13 Eylül 2007 Perşembe

1919'LARDAN GÜNÜMÜZE HALKÇILIK PROGRAMI VE ANAYASA TARTIŞMALARI (3)

Yazar Vatan Postası
13 02 2007

Aynı gün İzmir Milletvekili MAHMUT ESAT BOZKURT'tan şu Kuvayi Milliye Ülkücülüğünü dinliyoruz:

... Halk buraya gelmedikçe, halk burada mukadderatını idare etmedikçe hiçbir zaman hakkına nail olması imkanı yoktur ve biz elimizdeki bu kanunlarla ve bu kanuni esasilerle onlarla feci bir surette istihza (alay) ediyoruz.

Bendeniz, ancak çiftçi tabakasının çarıklarıyla, demirci tabakasının çekiçleriyle ve debbağ tabakasının önlükleriyle bu Meclis'e girdiği zaman memleketin kurtulduğuna kanaat edebilirim...

Muhterem efendiler, mesleki temsil taraftarı olmakla tarihin önünde vazifeyi vataniyemi ettiğime kâniyim. Ayni zamanda Büyük Millet Meclisi'nin önünde sefalet içinde hakkını feryat eden bir tabakanın, öyle bir tabakanın ki, bu memleketi asırlardan beri zayıf omuzlarında bütün felaketleriyle taşımıştı, ve büyüklüğüne rağmen onun hakkı reiskardan tardedilmek (iktidardan uzak tutulmak) olmuştur, ve işte tabakanın namına burada feryat etmekle tekrar vazifeyi vicdaniyemi ifa ettiğime kâniyim.

Muhterem efendiler, parlamento usûlü, bir milleti doğrudan doğruya işbaşına getirecek yollardan değildir. Yalnız parlamento usûlünü kabul etmekle ve(ya) herhangi bir intihap usûlünü kabul etmekle millete hürriyetini bahşetmiş olmuyoruz. Millet efendiliğine malik olmuyor. Belki Parlamento usûlü bu yol(lar)dan biridir. Fakat hepsi değildir... Parlamentoların kabulüne ve kanunu esasinin alkışlarla tasdikine rağmen, bir tabaka vardır ki, o, daima esaret altında inlemiştir. Efendiliğine nail olamamıştır, ve o sefalet içinde inlerken Burjuva tabakası onun önüne çıkmış, elindeki kanunu esasi ile o zavallı tabakanın önünde istihza etmiştir (onunla alay etmiştir).

Bizim memleketimizde de böyle olmuştur. Efendiler, bu memleketi asırlardan beri omuzlarında taşıyan çiftçi tabakasıdır... diğer zanaatları temsil eden tabakalardır. Fakat bunlar şimdiye kadar iş başına gelmemiştir. Memleketi idareye vaziyet edememişlerdir. Memleketi ve milleti temsil edemeyen, bu memleketle alakası pek az olan kimseler milletin mukadderatını üç asırdan beri ellerine almışlardır. Şimdiye kadar kabul ettiğimiz intihap usûlüne gelince; yalnız iki dereceli olması değil, memleketin iktisadiyatını temsil eden, daha açık tabirle bu memleketi yapan tabakayı buraya getirir bir vasıta olmadığından dolayıdır ki bugünkü emellerimizi mevkii fiile koyamaz yani bu memleketi kurtaramaz. Bu memleketin halkını efendi yapamaz ve bir memleketin halkı bu usûl ile yine asırlarca, yalnız "politikacılığı" sersem politikacılığı kendilerine "sanat" ittiza etmiş tabakanın elinde inler.

Efendiler, memleket demek o memleketin iktisadiyatı demektir. Hiçbir zaman o memleketin yalan yanlış politikacıları demek değildir. Fakat o memleketi, sapanı ile elinde o mübarek çekici ile çalışan demircisi, çiftçisi temsil eder ve memleket onlardan terekküp eder.

Memleket manası onlarda mündemiçtir (anlam bulur) ve o tabaka reiskâra gelmedikçe, bu memleketin mukadderatını doğrudan doğruya eline almadıkça felaha (kurtuluşa) doğru yürümesinin imkanı yoktur. Bütün kanunu esasilere ve bütün şekli meşrutiyete rağmen yürümesi imkanı yoktur. Zavallı halk kanunu esasilere rağmen esirdir. Yine inlemektedir. Yine aç ve sefildir. O tabakayı buraya koymakladır ki biz açlığın önüne geçeceğiz ve o tabaka buraya geldiği zaman kibar kibar cümleler içinde büyük nutuklar irat edemeyecek, fakat çiftçi çiftçiliğini düşünecek, demirci demirciliğini düşünecek, dabak dabakçılığını düşünecek, ayakkabıcılar ayakkabılarını düşünerek, bu suretle memleket vücude getiren unsurlar o memleketi hakikaten düşünmüş olacaktır. Hiçbir zaman bir çiftçi olmayan, çiftçinin menfaatini çiftçi kadar takdir edemez efendiler.

Bazıları ve bilhassa ilim ve irfanına pek ziyade itimat ettiğimiz kimseler bize mesleki temsilin bazı memleketlerde kabul edildiğini ve orada da yalnız ekaliyetlerin (azınlıkların) temsil ve meclise kabul edilmeleri için yapıldığını söylüyorlar. Hayır efendiler, mesleki temsil, ekaliyetleri meclise getirmek için kabul edilmiş bir sistem değildir. Mesleki temsil, memleketi yapan, iktisadiyatı meclise sokma için kabul edilmiştir. Ekaliyet fırkalarını (azınlıkların partilerini) meclise getirebilmek için kabul edilmiş olan sistem, (parlamenter) siyasi bir sistemdir. Hariçte birtakım küçük fırkalar (meclise) girmedikçe memleketin asayişini ihlal etmektedirler. Binaenaleyh reiskarda bulunan fırka, onları içeri (meclise) almakla memleketin selametini ve asayişini bir dereceye kadar muhafaza etmiş olur... Küçük olmalarına rağmen bazen büyük fikirleri de bağırlarında taşırlar. Ve meclis onlardan da istifade eder. (Buna karşılık) Binaenaleyh mesleki temsil, memleketin iktisadiyatını meclise sokmak için kabul edilmiş bir usûldür. Ekaliyeti temsil için kabul edilen sistem, harici kısmet usûlüdür, ve o yalnız siyasi fırkalara aittir ki, bizim mevzuu bahsimizden pek uzaktır.

Efendim, burada varit olan bir sual var. O da, acaba memleketin, doğrudan doğruya mukadderatını kendi eline alması imkanı var mı? Saniyen acaba mesleki temsil, bizim memleketimizde tatbik edilebilir mi? Efendiler, hiçbir memlekette, mateessüf memleketin her türlü dertlerini omuzlarında taşıyan tabaka yani halk tabakası, hükümet dizginlerini eline alabilmek imkanını bulamamıştır... Halk bizzat işbaşına geçmedikçe hiçbir zaman hakkına malik olamıyacaktır... Umuru hükümeti (hükümet işlerini) halka verme usûlünü yapabilmek için birtakım işler vardır. Evvela iki dereceli intihaptan çıkarız, reyiam usûlüyle mesleki temsili kabul ederiz, ve memleketin belki elbisesiz, belki bastonsuz, belki yakalıksız, fakat ayağında çizmeleriyle, elinde mübarek çekiciyle buraya gelen demircilerini, çiftçilerini, yani memleketi burada gözümüzün önünde görürüz. Onların düşünceleri, mesleklerine dair düşüncelerdir ki, bu, memleketin mesleğidir. Çiftçi kendi mesleğini düşünmekle çiftliğini düşünür demektir. Demirci de demirciliğini düşünmekle memleketin demirciliğini düşünüyor demektir. Bunlardan ve herhalde bizim burada siyasi mübahislerimizden (tartışmalarımızdan) siyasi münakaşalarımızdan ziyade hayır ve istifade görür, ve hiçbir vakit memleket, siyaset bildiğimiz (zannettiğimiz) şu fırıldaklardan ibaret değildir. Memleket iktisattır. Efendiler, bu iktisat himaye görmezse memleket sefil olur...

(Ne zaman) ecnebi iktisadı memlekete nüfuz etti (ise)... memleket, iktisadiyatını gaip etti. Gaip etmekle de efendiliğini gaip etti, ve müdafaa imkanı kalmadı. Birçok zırhlılar, ordular tedarik ettiğimiz halde memleketi kurtarmak imkanı kalmadı. Çünkü memleketin iktisadiyatı da düşünülmüyordu. Efendiler, yani memleket düşünülmüyordu. Bugün yine yapabiliriz. Malumu aliniz bu meclis, memleketin istiklalini elde edinceye kadar devam edecektir, ve binaenaleyh esnaf tabakası, çiftçiler filan hep (beraber) onlar buraya gelmeyeceklerdir. Bu müddet zarfında teşkilatımıza başlayabiliriz, ve mütehassıslar göndeririz. Çiftçileri, demircileri, ayakkabıcıları bir araya toplayacak sendikaları, daha güzel bir tabirle Loncaları vücude getirirler ve bu suretle ikinci içtimaa (toplantıya) kadar az ve çok bir teşkilat vücude getirmiş oluruz.

Memnuniyetle haber aldığımıza göre İktisat Vekaleti de Amele Kanunu'nu kabul etmiş ve orada sendikaları mecburi tutmuştur. Sendikalar, loncalar gelecekler, kendilerini orada (mecliste) temsil edeceklerdir...

Efendiler, son söz olarak şunu söyleyeceğim. Mesleki temsili kabul etmediğimiz takdirde vücude getirdiğimiz, encümeni mahsusun büyük himmetlerle (özveriyle) vücude getirdiği bu kanunun hiçbir hükmü kalmaz, ve bu kanunun bütün manası mesleki intihapta mündemiçtir (toplanmıştır) ve bu kanun ancak, bu suretledir ki memlekette tarihi bir inkılap yapacaktır. Memleketimizde şayet mesleki intihab esasını kabul etmezsek, emperyalist memleketlerde meşruiyetperver geçinen tabakanın halkı aldatarak Kanuni Esasi'den, hürriyetten bahsetmesine benzeriz. Halk buraya gelmedikçe, halk burada mukadderatını idare etmedikçe hiçbir zaman hakkına nail olması imkanı yoktur ve biz elimizdeki bu kanunlarla ve bu kanuni esasilerle onlarla feci bir surette istihza (alay) ediyoruz.

Bendeniz, ancak çiftçi tabakasının çarıklarıyla, demirci tabakasının çekiçleriyle ve debbağ tabakasının önlükleriyle bu Meclis'e girdiği zaman memleketin kurtulduğuna kanaat edebilirim... Bu memleketi his edebilecek olan memleketin iktisadiyatıdır. Yani eshabı mesleğidir. Söyleyeceklerim bundan ibarettir (ALKIŞLAR).

(*) Kurtuluş Savaşı'ndan sonra İktisat ve Adalet Bakanlığı da yapmış olan M. E. Bozkurt; 1930 Serbest Fırka denemesinde ALİ FETHİ BEY'in İzmir'e gelişi sırasında, çeşitli tezgah ve provokasyonların baş tertipçisi olabilmiştir. Nereden nereye...