13 Eylül 2007 Perşembe

SÖMÜRGE FAŞİZMİNE KARŞI KUVAYİ MİLLİYE BİRLİĞİ CEPHESİ VE BİR 'ÖZELEŞTİRİ'

Yazar Kuvayi Milliye Dergisi
20 02 2007

(Kuvayı Milliye dergisinin Mayıs-Haziran 1999 tarihli 16. sayısının başyazısı olarak yayınlanmıştır.)

150 yıllık demokrasi ve cumhuriyet mücadelemizde geldiğimiz bu durumda, böylesine ağırlaşan şartlara, yaşadığımız onca yenilgiye, karşıdevrime, aldanmışlığa, yanılgıya rağmen, insanlığa ve yaşama düşman güç ve sistemlerin planlarına bilerek-bilmeyerek defalarca alet olmamıza rağmen hâlâ iğneyi kendimize batıramıyorsak, çuvaldıza hiç davranmayalım.

Kendi kendimizi, “aydın”larımızı, “bilen”lerimizi, liderliğe soyunmuş ve soyunacaklarımızı her ne gerekçeyle olursa olsun eleştirmekten kaçınmak ya da eleştirenleri afaroz etmeye kalkmak, toplumu kurtarmak şöyle dursun, önce kendi geleceğini, sonra yakınlarının ve çocuklarının geleceğini karartmak için elinden geleni yapmak demektir.

Buna kimsenin hakkı yoktur:

Demokratik bir cumhuriyeti kurmaya aday vatanseverler, halkçılar, gerçek ulusalcılar, önce prensipler ve yapılacak işler konusunda netleşmelidirler.

“Geriliğimizin ve Gericiliğin Temel Nedenleri Nelerdir?”

“Bugün İktidara Gelinse Yarın Ne Yapılacak, Halkımızın Hangi Hayati Sorunu Nasıl Çözülecek?”

“İşçiler, Üretici Köylüler, İşsizler, Memur, Küçük Sanayici Ve Esnafımızın İşsizlik Ve Pahalılık Sorunu Nasıl Çözümlenecek?”

“Ulusal Kalkınmamızın, Ekonomik Ve Sosyal Adaletin Önündeki Engel Ve Molozlar Nasıl Temizlenecek?”

Bu ve benzeri temel programlarda düşünce ve davranış birliği sağlanmadan, kavramlar duruca bilince çıkarılmadan kurulmuş yüzeysel, soyut ve genel niteliklere sahip biçimsel birlikteliklerden ekonomik, demokratik, sosyal ya da siyasi kazanımlar ummak abesle iştigaldir. Böyle kişiler, gruplar ve “kadro”ların ne kendilerine ne de halkımıza en ufak bir yararı olabilir. Bu kişi ve grupların sözleri de işleri de kendileri de sabun gibi kaygandır, tutamazsınız, lastik gibi nereye çeksen oraya giden cinstendir, laf kalabalığında ne dediği netçe anlaşılmaz. Dayanağı, temeli, hedefi olmayan, belirsiz laf ve işler üretiyormuş gibi yaparak zaman ve güç harcamaya ve harcatmaya bayılırlar. Bu eğilimlerin ve bu eğilimdeki kişi ve kuruluşların, halkımızın ve aydınlarımızın üzerindeki etkileri enaza indirilmedikçe ekonomik ve sosyal kurtuluş mücadelemizin gelişip etkinleşebilmesi olanaksız.

Sahte otoritelerin megalomanisi, anarşizmi ve teslimiyeti besliyor ve demokratik bir cumhuriyetin halkçı otoritesinin oluşumunu engelliyor. Gerçek halk liderliğinin bilince çıkarılması ve gerçekleştirilebilmesi için, sahtelerinin maskelerinin düşürülmesi yaşamsal bir gereksinim. Bu, aynı zamanda aldanışlara, karşıdevrimlere, yanılgılara ve yenilgilere son vermenin de ilk adımı...

Yaşam, doğa ve toplum düşmanlarını sonsuza dek yeryüzünden kazıyacak olan büyük eyleme, kendini pislikten arındırmak için küçük ve basit bir özeleştiri ile başlamalı artık... Kendimizi kandırmayalım. Gerçek kurtarıcı, ancak ve yalnız örgütlenmiş halktır.

Haydi hep birlikte arınalım! Safraları ve fosilleri başımızdan atalım! Halkla birlikte başlayalım doğurup dokumaya; atın önünden eti, itin önünden otu alıp bulanık suları ve sisli havaları durulayalım. Halkımız kendi örgütleriyle savunsun çıkarlarını...

Kurtulalım kendimizdeki, kentimizdeki, ülkemizdeki örümcekleşmiş başlardan! Çekelim sifonları! Süpürelim evlerimizi, derneklerimizi, sendikalarımızı, partilerimizi, ülkelerimizi! Temizleyelim dünyayı, gelişme ve yaşam düşmanlarından.

İrticanın hiç dilinden düşürmediği; “dinsizler!” saldırısına karşı “ben hoca çocuğuyum” ya da “Atatürk, en büyük dindardı” savunmaları, gericiliğin değirmenine su taşır. Daha düne kadar ırkçı ve dinci maskeli irticayı azdıranlar, Fethullah’ı destekleyenler, ne oldu da bugün “KAÇ BEN KURTARAYIM” diyorlar? Yoksa, planlananları gerçekleştirmek için “meşru” nedenler mi bulunmaya çalışılıyor?

En son 12 Mart ve 12 Eylül’de “meşru” nedenlerle “KURTARILMIŞTIK”! Örneğin, “12 AĞUSTOS 1999”da gene böyle bir “kurtarılma” yaşamak istemiyorsak, örgütlü - örgütsüz tüm halk kesimlerimiz, Demokratik Cumhuriyet İçin Kuvayı Milliye Cephesi’nde birleşmelidir. “Vatanı ve milleti kurtarmak” için davranışa geçtiklerini iddia edenler ya da edecek olanlar bu iddialarında samimiyseler, o antiemperyalist ve antikapitalist halk cephesinin basit ve eşit bir neferi olmak ve öyle kalmak için halkla birlikte, halk için ve halk tarafından örgütlenmeyi göze alırlar. Ya 19 Mayıs ve 27 Mayıs’ta olduğu gibi “Bolşevik Kemal”lerin, Cemal Agaların, Ali İhsan Kalmazların, Eşref Bitlislerin geleneğini sürdürürler ve halkçılaşıp, yüceleşirler.Ya da 12 Mart ve 12 Eylül’deki gibi “Our Boys”laşarak “Ali Kemal”leşip emperyalizme kul olurlar. Amerika’ya, İsrail’e maşa olur, cüceleşirler...

Yaşanabilir bir dünya doğası ve insanlık için:

Amerikan, Avrupa, İsrail, Japon vb. her türlü emperyalizme, doğulu ya da batılı veya siyonist her türlü şeriata, tarikata ve irticaya, yerli ya da yabancı veya semitik her türlü şovenizme ve ırkçılığa karşı mazlum halklar dayanışması ve enternasyonalizmi yaşama geçirilmelidir.

Tüm bunların ışığında, halkımızın örgütlü öncülüğünde “Halkçı Cumhuriyet - Cumhuriyetçi Halk” seferberliğini başlatacak, coğrafyamızda, yaşanabilir bir doğa ve toplum için Kuvayı Milliye Cephesi ve Kuvayı Milliye Kurucu Meclisi’ni daha fazla zaman yitirmeden yaşama geçirmeliyiz.