Hükümet merkezi, düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, halkın ve devletin bağımsızlığını koruyacak (silahlı) kuvvetlere (onlar) emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve halkın araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, ordu adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki, yurdu savunmaktan ve korumaktan ibaret olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya halkın kendisine kalıyordu... İşte buna KUVÂ-Yİ MİLLİYE diyoruz... 1923
VATAN POSTASI BATI

Gazeteler

SUÇLU! AYAĞA KALK!

Yazar Dr. Hikmet Kıvılcımlı
02 04 2007
«... bütün gizli oyunları avucunun içi gibi okuması olağan bulunan İ. İ. Paşa, başından değilse bile, yaşından beklenmeyecek yeğniklikte bir uçan öfke ile, tam alı al, moru mor, haykırıyor:

"Üç çocuk devletle pazarlık edecek?.. Çıkarım sokağa, halkı emniyet kuvvetlerine yardıma çağırırım."

Milletçe trajedimizin yayı bu tür düşünce ve davranışların perdesi ardında gizleniyor. Ve ne yazık ki, anlı şanlı "paşalarımız", o belki çok "iyi dilekli" (kendi sanılarıyla: "Sağduyulu") düşünceleriyle, bütün kartları karıştırıyorlar. Düşünceden çok davranış durumunda bulundukları için ise, her şeyden önce son kertede titiz oldukları kişiliklerini yıprandırıyorlar...

... Ama, yakışmıyor. Her şeyden önce. "Geçti o Bor'un Pazarı" gençlik sosyalizme uyandı.

Ve Sivas Kongresi'nde, Türkiye'yi "Amerikan Mandası" yapmak isteyenlere karşı dövüşen "Paşa" anıtkabirde henüz yaşıyor. Sivas Kongresi'nde bulunmamış olmak, "Amerikan Mandası"na karşı insana bağdaşıklık (”bağışıklık” olması gerek V.P.) sağlamaz. Ve "sokak"ta, Türkiye'yi "manda" gören Amerika U.S. elçisince alkışlanmak iç açıcı (yahut moda edilen sözcükle: "huzur" verici) olur mu? Olmaz.Olamaz...>>DEVAM