Hükümet merkezi, düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, halkın ve devletin bağımsızlığını koruyacak (silahlı) kuvvetlere (onlar) emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve halkın araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, ordu adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki, yurdu savunmaktan ve korumaktan ibaret olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya halkın kendisine kalıyordu... İşte buna KUVÂ-Yİ MİLLİYE diyoruz... 1923
VATAN POSTASI BATI

Gazeteler

CAN GENÇLER'DEN BİR ANI-ÖYKÜ: KARADENİZ YOLLARINDA




Yazar Can Gençler
06 04 2007

Başlamadan önce size şunu söyleyeyim: Aslında ben anlatacaklarımı yazı ile değil söz ile ifade etmek isterim hep. Oldum olası yazıdan hoşlanmam. Kafamdan geçenleri bir çırpıda anlatıp karşımdakilere bir an önce aktarmak zaman ve güç tasarrufu gibi gelir bana. Yazı yazarken göz kapaklarım ağırlaşır, üstüme bir miskinlik çöker, elim kolum düşer. Uykum gelir. İnanır mısınız, ders çalışırken, ödev hazırlarken, kitabın, defterin üzerine kıvrılıp uyuduğum çok olmuştur. Ama yazı olmadan da ne ödev oluyor, ne öykü, ne de anı. İşte gene yazmak zorundayım… Türkçe dönem ödevi... DEVAM

AYDIN SORUMLULUĞU, KÜBA, ABD VE İNSAN HAKLARI

Yazar James Petras - sendika.org
13 09 2007

Milliyet gazetesinin haberine göre “ÖDP İstanbul milletvekili Ufuk Uras, 'Küba lideri Fidel Castro'nun izlediği politikayı beğeniyor musunuz? Hayranlığınız var mı?' şeklindeki soruyu yanıtlarken şöyle konuştu: 'Ben, demokratik çoğulcu bir siyasi yapıyı tercih ederim. Basın özgürlüğünün olduğu, siyasi partilerin özgür olduğu bir yapılanmayı tercih ederim. Dolayısıyla tek partili rejimlere özel bir hayranlık duymuyorum. Fidel Castro'nun yıllardan beri Amerika'ya karşı kafa tutması önemli bir başarıdır ama bizim için yeterli değildir. Küba sosyalizmi deneyimi aşılarak, bunun özgürlükçü, demokratik, çoğulcu bir yapıya evrilmesi gerekiyor. Böyle olursa sevgim ve hayranlığım daha fazla artar. Bu haliyle değil.'”

Uras’ın bu sözleri üzerine, son dönemde Küba’ya yönelik eleştirileriyle gündeme gelen James Petras’ın, aydınların Küba’ya bakışını değerlendiren bu makalesini hatırlamanın faydalı olacağını düşünüyoruz (Sendika.Org).

Biz de öyle düşünüyoruz... (V.P.)DEVAM

YILDIRIM KOÇ: 12 EYLÜL NİÇİN YAPILDI? KİME YARADI?

Yazar Yıldırım Koç
12 09 2007

Vatan Postası'nın önsözü

12 EYLÜL’ÜN ULUSAL-ULUSLARARASI SİYASİ, ASKERİ VE JEOPOLİTİK NEDENLERİ ÜZERİNE İKİ KAYNAK:

12 Eylül askeri müdahalesinin 24 Ocak Kararları'nı uygulamak için yapıldığı ekonomik açıdan çok doğru bir tesbittir. Burada 12 Eylül'ün siyasi, jeo-politik ve askeri nedenleri üzerinde de durmak ve 12 Eylül öncesi süreci hatırlatmak yararlı olacak diye düşünüyoruz.

Bilindiği gibi, 12 Eylül askeri müdahalesi, sadece 24 Ocak Kararları'nı hayata geçirmek için gerçekleştirilmiş değildir. Emperyalist baskılara rağmen haşhaş ekiminin serbest bırakılması ve Kıbrıs çıkartması sonrası uygulanan Amerikan Ambargosu'na karşı Türkiye, Amerikan üstlerinin kapatılacağını açıkladı. 25 Temmuz 1975 tarihinde de ABD ile Türkiye arasındaki askeri işbirliği anlaşması tek taraflı olarak feshedildi. 21 Amerikan üssü kapatıldı.

Ayrıca Kıbrıs çıkartması ile hem adadaki hem de Yunanistan'daki faşist cuntalar yıkılmış, CİA'nın İspanya'dan Hindistan'a kadar uzanan hat üzerinde kurmak istediği faşist devletler zinciri ortadan ikiye ayrılmıştı.

Bu antiemperyalist tutumu 2. Kuvayi Milliyeciliğimizin zaferi olarak müjdeleyen (1974-75) Sosyalist Gazetesi, yaptığı durum değerlendirmesi ile olayları ve ilişkileri duruca açıklayıp "yol"u aydınlattı.

12 Mart sonrası 1973'lerden itibaren hızla gelişen halk muhalefeti ve genel toplumsal taleplerdeki artış CHP-MSP koalisyonu ile de durdurulamadı. Haşhaş ekimi ve Kıbrıs çıkartması ile hızlanan, Türkiye'nin emperyalist sistemden kopma süreci, aşağıdaki alıntıda açıklanan olaylar sonunda tersine çevrilmiştir. Yıldırım Koç bu makalesi ile 12 Eylül askeri darbesinin nasıl hazırlandığını, siyasi, jeo-politik ve askeri nedenlerini de gözlerimizin önüne seriyor...

1974-75 Sosyalist Gazetesi'nin o zamanki durum değerlendirmelerinin ve önerilerinin ne kadar yaşamsal değerde olduğunu ve MC hükümetlerinin kurulması ile başlayan süreçte Türkiye'nin önce 1976'da, olmadı 1978'de, o da olmazsa 12 Eylül 1980'de nasıl sömürge faşizmine sürüklendiğini yaşayarak gördük. (O zamanki Sosyalist gazetelerine Milli Kütüphane'den ulaşılabilir.)

Gerçekten de 12 Eylül sonrasında 18 Kasım 1980 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye ile ABD arasında dışişleri bakanları düzeyinde imzalanmış olan Türk-Amerikan askeri işbirliği anlaşması onaylandı. 1 Şubat 1981 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. ABD üsleri böylece yeniden faaliyete geçti.

Burada Yıldırım Koç'un 2004 yılı Eylül ayında yazdığı ve çeşitli internet sitelerinde ve bazı dergilerde yayınlanan makalesini aynen yayınlıyoruz.

Bugünlerde bazı sitelerde ve mail gruplarında yayınlanan bir yazıda, kaynak belirtilmeden ve tırnak içine alınmadan, bu makaleden "yararlanıldığını" gördük. Alıntı yapılmaması üzücü... (V.P.)DEVAM

YENİ PARTİ ÇAĞRISI (SAHİBİNDEN)

Yazar Celal Özcan - suvaridergi.org
12 09 2007

22 temmuz 2007 seçimlerinin sonuçlarını doğruya en yakın olarak tahmin eden Konda araştırma şirketinden Bekir Ağırdır’ın, 26.07.2007 tarihli Radikal Gazetesinde bir dizi yazısı yayınlandı. Bekir Ağırdır, bu yazı dizisinde genel olarak; çalışmakta olduğu araştırma şirketinin yaptığı bir araştırmaya dayanarak, ülkemizin temel sorunlarının yoksulluk ve yolsuzluk olduğu, var olan partilerin bu sorunları çözemeyeceği yeni bir parti örgütlenmesi gerektiğinin halkımız arasında oldukça yaygın bir görüş olduğunu rakamlarla verdikten sonra, kurulması gereken yeni partiye ilişkin kendi görüşlerini anlatıyor...DEVAM

ÖZGÜR MÜFTÜOĞLU: "SİVİL" ANAYASANIN NİMETLERİ (!)

Yazar Özgür Müftüoğlu - sol.org.tr
11 09 2007

1961 Anayasası anti-demokratikti. 1982 Anayasası da anti-demokratikti. Çünkü her iki Anayasa da askerin zorla yönetime el koyduğu olağanüstü dönemlerde yapılmış ve baskı altındaki topluma onaylattırılmıştı.

Oysa şimdi öyle mi ya? Türkiye aslanlar gibi seçimlerini yapmış, sivil parlamentosunu, hükümetini ve hatta Cumhurbaşkanını seçmiş, tarihinin en demokratik döneminde “sivil” anayasasını hazırlıyor...
DEVAM

22 TEMMUZ SEÇİMLERİ VE DAYATAN DEVRİMCİ GÜÇBİRLİĞİ

Yazar Sarp Kuray
06 09 2007
22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde, 1980’den bu yana 12 Eylül gericiliğinden sağlanan büyük destekle adım adım güçlendirilmiş “sivil toplum” cephesi, halk-sınıf pusulasını yitirmiş bir “ulusalcılık” karşısında zafer kazandı. Bu süreçte AKP Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı yapabilmek için seçim öncesi başlatılan kampanyalar, sözlü, yazılı, elektronik Genel Kurmay bildirileri, cumhuriyet mitinglerine katılmış milyonlarca insanı ters köşeye yatırarak sürdürülen klasik alicengiz oyunu ve hâlâ deşifre edilmemiş ünlü “Dolmabahçe” buluşması, vb. gelişmeler, ayrı gibi görünmelerine karşın düzen ve emperyalizme teslimiyet adına birbirini besleyen “sivil toplumculuk” ve “ulusalcılık” olguları üzerinde bize yeniden bir degerlendirme yapma zorunluluğunu dayatmıştır.DEVAM

(ULUSALCILIK,) DEVLETÇİLİK (KAPİTALİZM FİDELİĞİ) VE BİR KÜÇÜK-BURJUVA KURUNTU FİKRİ YÖN TEZİ ÜZERİNE

Yazar Dr. Hikmet Kıvılcımlı
06 09 2007
Günümüzde de topluma abanmaya kalkan Kadroculuk ve Yöncülük'ün "devletçilik", "batılılaşma", "çağdaşlaşma", "kalkınma", "sosyal adalet" zırvaları...
Emperyalizme ve kapitalizme karşı çıkmadan "tam bağımsızlık"tan bahseden, halk ve sınıf pusulasını yitirmiş "ulusalcılık"ın kimlerin değirmenine su taşıdığı 40 yıl önce anlatılmış...
Sınıflarüstü "devrimcilik"ten çeteciliğe ve küresel faşizmin taşeronluğuna uzanan eğilimler...
DEVAM

YAPAY BİR "TÜRK SOSYALİZMİ" YARATMA ÇABALARI İÇERİSİNDE "YÖN" DEVRİMCİLİĞİ VE "ULUSALCILIK"

Yazar Çağdaş Balcı
06 09 2007
... Kıvılcımlı’nın da belirttiği gibi, kendi içlerinde emperyalizme karşı samimi karşıtlık duyguları besleyenler çoğunlukta olsalar bile, girilen yol yanlış olduğundan son tahlilde kazanacak olan kapitalizmdir. Kapitalizmin piyasa yöntemlerini kullanarak kendisi baskı aracı olan devlet içerisindeki iç dinamikleri, sınıf çelişkileri doğrultusunda harekete geçirdiği kavranmadığı an, savunulan antiemperyalizm boş bir iddia olarak kalmaya mahkumdur. Günümüz Yönizmi olan ulusalcılığın da bu batağa saplandığı açıktır. Ülke içinde, özel sermayenin varlığını geliştirmeyi, milli diye benimsenen Koç’ların büyümesinden duyulan zevki, antiemperyalizm ile özdeşleştirmişlerdir. Dolayısıyla kendilerinden daha antikapitalist olan Erbakan ile Haydar Baş’ın dahi gerisine düşmüş durumdadırlar. Feodalizme ve emperyalizme karşı milliyetçi ideologların pompaladığı devlet kapitalizmi laiklik-şeriat kavgasında dahi sermayenin sözcülüğünü üstlenerek laik saflarda gizlenmişlerdir. Uluslar arası politikada da Avrasyacılık ideolojisiyle üçüncü dünyacı bir kapitalist bloğa hizmet edilmektedir...DEVAM

ABD'YE RAĞMEN DARBE VE TALAT AYDEMİR - FETHİ GÜRCAN DENEYİMİ

Yazar Bedrettin Mahmud
21 08 2007

Türkiye’de ordu - siyaset ilişkisi hakkında her konuşulduğunda 1960 27 Mayıs'ından başlanır, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve son olarak 28 Şubat 1997’den bahsedilir.

Bunların kimisi apaçık darbedir, kimisi muhtıra. Ancak hepsinin ortak yanı sivil siyasetin doğal işleyişini değiştirecek askeri müdahaleler olmalarıdır.

Ancak her nedense, 21 Mayıs 1963 olaylarının üzerinde pek konuşulmaz...
DEVAM

EMPERYALİST KAPİTALİZMİN "DEMOKRATİKLEŞTİRME"SİNE KARŞI YAŞAMIN SAVUNULMASI

Yazar Nezih Gençler
19 07 2007

Ülkemiz ve bölgemiz uluslarüstü finans-kapital ve yerli ortakları tarafından, onların yerli-yabancı şirketleri, devletleri, gizli-açık örgütleri tarafından “demokratikleştiriliyor”. Finans ve bankacılık altında birleşmiş büyük sermayenin, yabancı ortaklı holdinglerin ve işverenlerin kayıtsız-şartsız sömürüsü demek olan “DEMOKRASİ”ye kavuşuyoruz. Ve tabi ki onun en önde gelen “şart”ı olan SEÇİMLER en doğal “hak”kımız oluyor! Biz bu filmi 1. Meşrutiyet’ten beri görüyoruz. 1946’da da, 12 Mart ve 12 Eylül’de de “bir an önce seçimlere gitmek” üzere “ÇOK PARTİLİ HÜR PARLAMENTER DEMOKRASİ” kurtarılmıştı. Sonuç halk için daha fazla sömürü, baskı, işsizlik ve pahalılık; finans-kapital ve işverenler için daha fazla kâr ve talan oldu...

... http://www.vatanpostasi.org/index.php?option=com_content&task=view&id=59&Itemid=29 ve http://www.vatanpostasi.org/index.php?option=com_content&task=view&id=60&Itemid=29 adreslerinde “EKONOMİK VE SOSYAL KURTULUŞ SAVAŞIMIZIN TEORİK VE PRATİK SORUNLARI (1-2)” başlığı ile yayınladığımız yazılarda bunları enine boyuna inceledik...DEVAM

(27 MAYIS İÇİN) M.B.K. NIN "AZAMETİ VE İNHİTATI" (ULULUĞU ve ÖLÜLÜĞÜ)

Yazar Dr. Hikmet Kıvılcımlı
27 05 2007

27 Mayıs yaşıyor. Millî Birlik Komitesi öldü. MBK'nin başlıca AZAMETİ: ULULUĞU; 27 Mayıs'ın yaşamasındadır. Ancak, MBK'nin bir de "İNHİTAT": ÖLÜLÜĞU" vardır: MBK yaşamamaktadır. Bu yaşamayış, "Her şey gelir, geçer" felsefesinin normal uygulanışı sayılamaz. Üzerinde gereği gibi durulacak şeydir. Onun için biz, MBK'nin ululuğundan (azametinden) çok, ölülüğü (inhitatı) üzerinde durmalıyız.

Bununla birlikte MBK'ni iki yanıyla, ululuğu ve ölülüğü ile ele almadıkça, anlayışa varamayız. Son günlerde, özellikle sol cepheyi bulandıran, her türlü ayıklığı önleyen bütün o sosyal ve politik düşünce ve davranış yönsüzlükleri, sözde tartışma bocalayışları hep o en yakın pratiğimiz 27 Mayıs ve MBK olaylarını kavramakta gösterdiğimiz küçük burjuva kendini beğenmiş vurdum duymazlıklarımızdan ileri geliyor...

DEVAM

MİLLİ İRADE!

Yazar Dr. Hikmet Kıvılcımlı
25 07 2007

Seçimlerde, irili ufaklı siyasi partilerin hiç ağızlarından düşürmedikleri bir büyülü filozof taşı var:
Milli İrade!

Seçilen milletvekillerinin millet dileği ile Meclis'e geldikleri söylenir.

Seçimde millet iradesi nasıl gerçekleşir?

Seçmenlerin, birtakım kağıtları, karanlık bir hücrede zarfa koyup kapatarak, sandığa atmaları, şu veya bu kişiyi veya partiyi "dileme”leri, milli iradeyi gerçekleştirmek sayılabilir mi?..DEVAM

(27 MAYIS İÇİN) 1. VE 2. KUVAYİMİLLİYECİLİĞİMİZ, VATAN PARTİSİ PROGRAMI GEREKÇESİ

Yazar Dr. Hikmet Kıvılcımlı
27 05 2007

(Bu kitapçığın,Öner Gürcan Kütüphanesi 'nden bulunabilecek, Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın "27 Mayıs ve Yön Hareketi'nin Sınıfsal Eleştirisi" kitabı ile birlikte değerlendirilmesi; konunun daha etraflı anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.V.P.)

Bu kitapçık 1954 yılı, pratik bir maksatla kaleme alındı. Maksat: Birinci Kuvayi Milliye hareketinden çıkacak derslerle, ikinci bir iktisadi Kuvayi Milliye lüzumunu belirtmekti. Birinci Kuvayimilliye Seferi: Topluluğumuzu boğan iç ve dış tesirli TEFECİ-BEZİRGAN kabusuna karşı idi. İkinci Kuvayimilliye Seferi: Aynı kabusa karşı, toprak reformu ve ağır sanayi temelleri üzerinde, modern halk teşebbüs, teşkilat ve kontrolü altında, iktisadi, içtimai kalkınmamızı millete mal etmekti…

Vatan Partisi’ne göre: Olayların kendiliğinden gelişimiyle, İkinci Kuvayımilliye seferberliğimiz, istesek de, istemesek de, günün meselesidir. Bu meseleyi bir köşeciğinden de “GEREKÇE”miz aydınlatacaktır, sanıyoruz. Sözlerin buruk ve ekşi tarafları, ilk hamlılığına bağışlansın. Bir partinin klasik edebiyatı arasına girmiş ve ana çizgileri doğru çıkmış bir yazının kusurlarını rötuş etmeye kimsenin hakkı yoktur. Yalnız, 1954’ten sonra ele geçip de, açıklamaya yarayacak olayları sahife altlarına “Not” etmekten kendimizi alamadık.

Mübarek iktisadi ve içtimai (ekonomik ve sosyal) kuvayimilliye seferimiz, sevgili milletimize uğurlu olsun...

“Vazifeye atılmak için, içinde bulunduğun vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin!” (Mustafa Kemal. “NUTUK”, sahife 646)

Korku, hiçbir hastalığa ilaç değildir. Bilakis, her illetin başı korkudur. Vatan aşkını söylemekten korkar hale gelmektense, ölmek daha iyidir. Mustafa Kemal diyor ki:

“İstikbalde dahi seni (İstiklal ve Cumhuriyet) hazinenden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların (kötülük isteyenler) olacaktır… Düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren veya hile ile vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.



“Ey Türk İstiklalinin Evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır.”

Vatan Partisi, kulaklarında bu öğüt çınlayarak doğdu...DEVAM

"UYARI"YA NAÇİZANE BİR UYARI!

Vatan Postası Çalışanları
04.05.2007
Türkiye'de herkes için DENİZ BİTTİ.
Çıplak gerçeklikle yüzyüzeyiz!


(Bu “uyarı”, Tayyip Erdoğan ile Yaşar Büyükanıt’ın İstanbul’da görüşmeleri öncesinde, saat 15:30’da yazılmıştır.)

... gelin işimizi yarım bırakmayalım: Tüm demokratik kitle-meslek örgütlerimizin temsilcileri ile, bölgesel-kentsel cumhuriyet ve demokrasi mitinglerinde seçilecek halk temsilcileri ile, Cumhuriyet(çi) kurum ve kuruluşlarımızın aşağıdan ve yukardan temsilcileri ile bir KURUCU MECLİS oluşturmalıyız. Bu meclis yeni bir seçim sistemi, partiler, sendikalar, dernekler yasası, ekonomik ve sosyal adalete dayalı yeni bir anayasa hazırlamalı ve ondan sonra da en kısa zamanda seçimlere gidilmelidir. Bugünden başlayarak, Kurucu Meclis oluşuncaya kadar görev yapacak olan, Sayın Ahmet Necdet Sezer başkanlığında bir geçici meclis hükümeti kurulmalıdır.

Bunun için gerekirse halk kesimlerimiz ve cumhuriyet(çi) kurumlarımız 2. bir uyarı mı yapacaklar, ışık kapama açma eylemleri mi başlatılacak, mitingler süresiz ve sınırsız olarak gece gündüz devam mı edecek, halk direnişi mi olacak, ulusal boyutta bir devrim mi yapacağız... ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Gerçekten deniz bitti ve yetti gali...DEVAM

NASIL MÜCADELE? SINIFLAR SAVAŞI NEDİR? NEDEN 1 MAYIS? TARİHİ SÜREÇ

Yazar Nezih Gençler
01 05 2007

Ya üretim ya da hizmet sektörlerinde işgücümüzü ve yeteneğimizi satarak ya da kiralayarak çalışmaktayız.

Yaşayabilmemiz için başat bir zorunluluk çalışmak. Kendimizi, yakınlarımızı yaşatabilmemiz, yaşanabilir bir doğayı ve toplumu koruyup geliştirebilmemiz bu çalışma eylemimizle gerçekleşiyor.

Çalışma, işgörme; üretim denilen, insana özgü ekonomik ve sosyal faaliyet alanının en temel unsurlarındandır.

Çalışan insan bir iş yapar, üretim ya da hizmet sektörlerinde toplumun kendisini yeniden üretmesine katkıda bulunur. Bunun karşılığında da, kendisini yeniden üretmek, geliştirmek ve soyunu devam ettirmek üzere temel gıda maddelerinden, çeşitli hizmet ve kültürel gereksinimlerine kadar bir çok şeyi tüketme hakkını ve yeteneğini toplumdan alır. DEVAM

29 NİSAN MİTİNGİ: KUVAYİ MİLLİYE KURUCU MECLİSİ

Yazar Vatan Postası Çalışanları
30 04 2007

MİLYONLAR HER ŞEYE HAZIR. ANCAK MİTİNGİ DÜZENLEYENLER, İPLİĞİ PAZARA ÇIKMIŞ SOSYALDEMOKRASİDEN ÖTE BİR UMUT VE HEDEF GÖRÜP GÖSTEREMEDİ.

YIĞINLARIN GAYRETİ, ENERJİSİ, UMUDU, KOLLEKTİF AKSİYONU VE DİNAMİZMİ SOS-DEM-SOL FOSİLLERİNE YEM EDİLMEK İSTENİYOR.

HALK DÜZENLEYİCİLERDEN ÇOK İLERDE VE BİLİNÇLİ


29 Nisan Pazar günü, 14 Nisan’da Tandoğan’dakinin yaklaşık iki misli bir kalabalıkla, 2 milyonun üzerinde bir katılımla gerçekleşen Cumhuriyet Mitingi herkes için eğitici ve öğretici oldu...DEVAM

14 NİSAN'DAN 29 NİSAN'A NE YAPMALI?

Yazar Nezih Gençler
27 04 2007

14 Nisan Ankara’sı + 29 Nisan İstanbul’u => Sıfır mı?
14 Nisan Ankara’sı + 29 Nisan İstanbul’u => (1 Mayıs+19 Mayıs) Türkiyesi mi?


14 Nisan Ankara Cumhuriyet Mitingi hem sayısal hem de içerik olarak sadece son yılların değil, belki Cumhuriyet tarihimizin en önemli halk toplantısı oldu. Bundan önceki benzer mitinglerin başlıca ortak özellikleri şöyle özetlenebilir:
DEVAM

23 NİSAN - 19 MAYIS - 21 MAYIS - 27 MAYIS - 29 EKİM VE 1 MAYIS

Yazar Nezih Gençler
22 04 2007

Bugünün dünyasında işçi sınıfı, tüm toplumun öncüsü olarak yeniden tarihi misyonunu ele alıyor. Özellikle bizimki gibi sanayileşmesini tamamlayamamış ülkelerin işçi sınıfları, hem kendilerinin hem de diğer halk kesimlerinin ve ülkenin sorunlarını çözmek durumunda.

Günümüz Türkiye'sinde de işçi sınıfımız, kendi acil ekonomik, demokratik, sosyal ve politik taleplerinin yanında diğer halk kesimlerinin ve ülkenin çıkarlarını ve bağımsızlığını da savunmak gibi tarihi bir misyonu üstlenmek zorunluluğuyla karşı karşıya...
DEVAM

"BÜYÜK HESAPLAR" - "KÜÇÜK HESAPLAR"

Yazar Dr. Hikmet Kıvılcımlı
13 04 2007

... Büyük oyun bu. Büyük oyun: Milli Kurtuluş Savaşı ile milli bağımsız bir devlet ülküsü kırk yıldır sürüklenmiş Türkiye'yi, dün savaştığı emperyalistlerin torbasına kesinlikle sokmaktır.

Hani ya vatan sınırlarına "komünistler" yahut "sosyalistler" düşmandı? 71 yıldır, her şey tersine döndü. Her ülkede vatan ve millet sınırlarını eritenler finans-kapitalistlerdir. Türkiye'nin parababaları bir çeyrek yüzyıl, Türkiye'nin ekonomi kaynaklarını kimseye sezdirmeksizin ele geçirdiler: O tekparti kuluçkalığı altında iyi başarıldı. Bir çeyrek yüzyıldır da Türkiye'nin politika subaşlarını, açıkça kestiler: O da çokparti altında yapılan demokratik kayıkçı döğüşü oldu.

Artık herşeyin olgunlaştığı kabul ediliyor. Mustafa Kemal gençliğe iki değişmez prensip anmıştı:

1- Cumhuriyet,

2- İstiklâl…
"Cumhuriyet" pekalâ, antika çağların Atina yahut Roma yahut Venedik kentlerinin "Cumhuriyet"lerine çevrilebilir. Finans oligarşisi saltanatı padişahsız da sürdürülebilir. Ama bağımsızlık dile kolay. Parlamento oligarşisi bile, silâh zoruyla yola getiriliyor. Ya o zorun örgütü olan ordu gençliği Vehbi'nin Kerrâkesini (LAİK, ÇAĞDAŞ YAŞAMCI BİR SÖMÜRÜ DÜZENİNİ TEZGAHLAYAN KOÇ HOLDİNG'İN OYUNUNU) çakar da, Mustafa Kemal'in son sözünü hatırlarsa?..DEVAM

BUNALIM PATLIYOR!

Yazar Dr. Hikmet Kıvılcımlı
13 04 2007

... İsrail Tekesi:

Şimdi, bunalımın temel nedeni, artık herkesin "bozuk düzen" dediği; finans-kapital tekelciliği ile tefeci-bezirgân vurgunculuğudur. Yâni Türkiye'ye tahakküm eden modern ve antika iki sınıf: Tekelci ve vurguncu imtiyazlarını sistemleştirmişlerdir. Bu sistem sürüp gittikçe, iki tahakkümcü sosyal sınıf içinden şu veya bu kişiyi yahut aileyi parmağa dolayıp yapılan tahrikât ve propagandaların anlamı nedir?

O iki tekelci ve vurguncu sınıfı zemzemle kusursuz melâikeler gibi korumak istiyorlar. Onların egemen oldukları sisteme bireyci tekel ve vurgun bozuk düzenine toz kondurmamak için, şu veya bu kişiyi, bilemedin şu veya bu aileyi hepsi hesabına kurban edip soygunu kıyamete dek sürdürmektir. Her zamanki örneklerden İsrail tekesi oyunu bilinir. İsrail oğulları her yıl, toplantıları ortasına bir teke koyarlar ve o yıl içinde yedikleri bütün herzeleri, işledikleri tüm günahları o tekenin yaptığını söylerler. En sonunda bütün günahları yükledikleri tekeyi keserler. Tanrıya iletilen bu kurban, İsrail oğullarını tertemiz etmeye yarar.

Türkiye, Ortadoğu gelenekleri ile, ikide bir egemen politikada işlenmiş bütün suçlar için öyle bir günah çıkartma tekesi bulmakta pek ustadır. DP çağının günah tekesi: Menderes oldu. Astık kurtulduk. Menderes'i Menderes yapan ve oynatan asıl (tefeci-bezirgân + finans-kapital) sınıflar anadan doğma suçsuz "piyrü pâk" sayıldılar. Tekel ve vurgun, eskisinden daha görülmedik ölçülerde aldı yürüdü.

Tekeyi de Unutturacak Kuzu Kurbanlar:

AP çağı için daha yağlı bir günah tekesi bulundu: Demirel-gil. Elbet onlar İsrail'in Tekesi kadar "mâsum yaratık" değildirler. Ama, Demirel'leri, atandığı şirketin başından çekip alarak AP'nin ve hükümetin başına dikiveren yerli-yabancı finans-kapitalistler zümresi, bütün günahlarını kukla Demirel'i kurban etmekle bağışlatabilir mi?
Görünürde: Bütün siyasî partiler, görünmezde: Bütün finans-kapitalistler ve tefeci-bezirgânlar o İsrail tekesi törenini kutluyorlar. Delik deşik olmuş batan tekelci ve vurguncu gemilerini bir yol daha kurtarmak için safra atıyorlar. Bütün suçu Demirel'e yükleyip, onu kurban etmekle göz boyuyorlar. Ortalığı kaplayan "demokratik" telaş ve heyecan o ortaoyununun sahneye konuluşudur...DEVAM

BATI VE DOĞU GERİCİLİĞİ EL ELE

Yazar Derleyen:Vatan Postası
27 03 2007

"MÜSLÜMAN" VE "LAİK" MASKELİ
"DIŞ MİHRAK MUHİPLERİ"Nİ TEŞHİR EDİYORUZ.

Uluslarüstü finans-kapitalin yerli ortakları; TÜSİAD'çı holdinglerin kuklaları
kimi zaman "siviltoplumcu" - "darbeci" kayıkçı dövüşleriyle,
kimi zaman da "milli mutabakatçı" - "sosyal diyalogcu"
demokrasi oyunlarıyla
sahne alıyorlar.



















DEVAM

SUÇLU! AYAĞA KALK!

Yazar Dr. Hikmet Kıvılcımlı
02 04 2007
«... bütün gizli oyunları avucunun içi gibi okuması olağan bulunan İ. İ. Paşa, başından değilse bile, yaşından beklenmeyecek yeğniklikte bir uçan öfke ile, tam alı al, moru mor, haykırıyor:

"Üç çocuk devletle pazarlık edecek?.. Çıkarım sokağa, halkı emniyet kuvvetlerine yardıma çağırırım."

Milletçe trajedimizin yayı bu tür düşünce ve davranışların perdesi ardında gizleniyor. Ve ne yazık ki, anlı şanlı "paşalarımız", o belki çok "iyi dilekli" (kendi sanılarıyla: "Sağduyulu") düşünceleriyle, bütün kartları karıştırıyorlar. Düşünceden çok davranış durumunda bulundukları için ise, her şeyden önce son kertede titiz oldukları kişiliklerini yıprandırıyorlar...

... Ama, yakışmıyor. Her şeyden önce. "Geçti o Bor'un Pazarı" gençlik sosyalizme uyandı.

Ve Sivas Kongresi'nde, Türkiye'yi "Amerikan Mandası" yapmak isteyenlere karşı dövüşen "Paşa" anıtkabirde henüz yaşıyor. Sivas Kongresi'nde bulunmamış olmak, "Amerikan Mandası"na karşı insana bağdaşıklık (”bağışıklık” olması gerek V.P.) sağlamaz. Ve "sokak"ta, Türkiye'yi "manda" gören Amerika U.S. elçisince alkışlanmak iç açıcı (yahut moda edilen sözcükle: "huzur" verici) olur mu? Olmaz.Olamaz...>>DEVAM

BÖLGESEL SAVAŞ TEHDİDİNE KARŞI ORTADOĞU BİRLİĞİ

Yazar Şamanist
03 03 2007


"Birimiz, hepimiz için'' diyebilmek ile ''allahu ekber'', ''la ilahe ille allah, muhammedin resulullah'' diyebilmek arasındaki yaşamsal bağı kurmaya objektif şartlar zorluyor bizleri...

"Komşun açken sen tok yatamazsın" lafı, laf olmaktan çıktı, bir sosyal dayatma ve "emir" oldu...
DEVAM

YANLIŞ HESAP BAĞDAT'TAN DA, ANKARA'DAN DA, TAHRAN'DAN DA, ŞAM'DAN DA, FİLİSTİN'DEN DE DÖNER!

Yazar Nezih Gençler
03 03 2007

Bölgemizde 1990’lı yıllara damgasını vuran slogan “Son sosyalist devleti yıkıyoruz!” sloganıdır...

Öyle ya! Emperyalist ağababaları Sovyetler Birliği’ni “yıkarlar” da, bağımlı ülkelerde iktidarlı-muhalefetli işbirlikçi kuklalar, maşalar ya da dışa bağımlı sözde “özgürlükçü muhalefet” çeteleri hiç boş dururlar mı? Onlar da boylarına göre yıkacak bir şeyler buldular!

“Sosyalist devlet”ler dedikleri ulusal ve sosyal devlet yapısından arta kalan, sömürü ve talan için ayak bağı Cumhuriyetler hedef tahtasına kondu. Türkiye, Irak, Suriye, İran . . . Kuzey Kore, Venezüella . . .

DEVAM

'KÜRT SORUNU', 'ETNİK SORUN' GİBİ GÖZÜKEN SORUN ASLINDA TOPRAK, TARIM VE KÖYLÜLÜK SORUNUDUR

Yazar Vatan Postası
03 03 2007

Ülkemizde toprak sorunu, burjuva demokrat anlamda olsun hâlâ çözülememiştir. Buna bağlı olarak 'etnik sorun' kördüğüm olmuş, emperyalizmin böl-yönet politikasına hizmet ediyor...

Gerek genel olarak tüm halkımızın işsizlik ve pahalılık cehenneminden kurtulamayışında, gerek özel olarak Kürt halkımızın (ayrıca 'payına düşen') kan ve ateş çemberinde yakılmasında; hepimizin derece derece sorumluluğu var. Toplumsal sorunlarımızı; sadece yerel yönetimler ve parlamento platformunda reformist bir ajitasyon ve propagandayla ya da dar fraksiyoncu, 'barikatçı' tepişmelerle, 'etnik-milliyetçi' örgütlenmelerle halledemeyiz. Unutmamalıyız ki, örgütlü halk inisiyatifinin olmadığı bir demokrasi ve cumhuriyet yoktur ve 'ULUSAL SORUN' aslında bir 'TOPRAK, TARIM VE KÖYLÜLÜK SORUNU'dur... DEVAM

KAPIYA DAYANAN KRİZ: HÜKÜMET - ORDU - HALK - SINIF

Yazar Sarp Kuray
18 02 2007

Sarp Kuray'ın yılbaşından önce yazıp sitemizde yayınlatmak üzere gönderdiği bu yazı, Ocak başında bazı sitelerde ve bir dergide yayınlandı. 21 Aralık'ta saldırıya uğrayan sitemizin onarımı henüz bitmemişti. Bu nedenle bu yazıyı bugüne kadar yayınlayamadık.

Aradan geçen 2 aya yakın bir zaman ve gelişmeler, yazının değerini, önemini ve aciliyetini daha kolay anlayabilmemize katkıda bulunur umuduyla yazıyı "tam zamanında", aynen yayınlıyoruz...

Aslında bir kaç ay daha geriye gidip, Sarp Kuray'ın 2006'nın Ekim sonunda yazdığı «"ULUSALCILIK" - "SİVİLTOPLUMCULUK" DAYATMASI DEVRİMCİLERİN KABULU OLAMAZ» yazısını okumak gerek. Sitemizde yayınlanmıştı. Şimdi elimizde bir kopyası bile yok. Ancak dileyen arkadaşlar bu yazıyı aşağıdaki adreste bulabilirler:

http://www.suvaridergi.org/content/view/557/53/

Birtakım önemli olaylar ve süreçler öncesi yazılmış bu iki yazının üzerine, bu olaylar sonrası süreçte kaleme alınmış, bizim de 16.02.2007'de yayınladığımız, Dilek Özbek arkadaşımızın "ÇATALDA ORDU" yazısını bir kez daha okursanız, inanın zaman kaybetmiş olmazsınız...

"Ulusalcılık!" - "Siviltoplumculuk!" çatalında, iç savaş ve bölgesel savaş cehenneminde yakılmak istenen halkımıza; işçi, işsiz, aydın gençliğimize, ordu gençliğimize, dar gelirli, küçük sanayici, esnaf ve köylü kesimlerimize duyurulur... (Vatan Postası Çalışanları)

... “Türkiye halkı horoz dövüşünü tutmuyor. Milli Mücadelenin, çete harbinden geçip, muntazam orduyla kazanıldığını biliyor.Active Image

Sosyalistler, ordulaşınız! Milli Birlik’ten korkmayınız!

BÜTÜN TÜRKİYE'NİN GERÇEK HALKÇILARI BİRLEŞİNİZ!” (Biz majiskülledik. V.P.)DEVAM

ÇATALDA ORDU

Yazar Dilek Özbek
16 02 2007

“ULUSALCILIK” – “SİVİLTOPLUMCULUK” ÇATALINDA
HARCAMAYA ALINAN GÜÇ: ORDU



DEVAM