Hükümet merkezi, düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, halkın ve devletin bağımsızlığını koruyacak (silahlı) kuvvetlere (onlar) emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve halkın araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, ordu adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki, yurdu savunmaktan ve korumaktan ibaret olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya halkın kendisine kalıyordu... İşte buna KUVÂ-Yİ MİLLİYE diyoruz... 1923
VATAN POSTASI BATI

Gazeteler

FERDA KOÇ: SOL HAK MÜCADELESİNİ ESAS ALMALI

Yazar Ferda Koç - Birgün Gazetesi
04 09 2007
Türkiye'de solun tarihsel vasatını redderek sol üzerine konuşulamaz. Solun Türkiye'de tarihsel vasatı anti-emperyalizmdir, halkçılıktır, işçi sınıfının önderliğine inanmaktır. Bu vasatı sorgulayan bir yaklaşımın sol siyaset için birleştirici bir merkez olma ihtimali yok. Kürt hareketi ile Türkiye sol hareketinin sınıf temelli politikalara yönelimi halinde sosya muhalefet alanında çok güçlü birleşme noktaları var. Ama Kürt ulusal hareketi Batı'daki sınıfsal öfkeyi milliyetçi öfke hareketine doğru yönlendiriyor...

* * *

Ferda Koç ile neo-liberal politikaların AKP tarafından halka hangi araçlarla kabul ettirildiğini ve solun burada ne gibi eksiklikleri olduğunu konuştuk. Ayrıca, Kürt hareketi ile Türkiye solunun birlikte muhalefetinin zemininde anti-emperyalist tutumun önemine değindik.

Latin Amerika'da neo-liberal politikalar bir çözülmeye neden olurken sol güçlendi. Ama bu Türkiye'de böyle olmuyor. Neden sol bu konuda başarısız?

Sağın, neo-liberal yıkıcılık karşısında etkileri azaltıcı alternatifi cemaatçilik ve bunu oluşturmak için geleneksel araçlara sahip. Sağ, kitlesel himayecilikle çözülen, bozulan dengelere pansuman yapıyor. Solun alternatifi ise hak mücadelelerine dayanmalı. Latin Amerika'daki hareketlerin geliştiği zemin de budur. Sağın neo-liberalizme karşı alternatifi olan himayecilik nöbetleşe hırsızlık, nöbetleşe işsizlik siyasetidir. Sol bu açıdan çok açık kavramlara sahip olmalı.

Neo-liberalizm, kamunun iktisada müdahalesini gayrı meşru hale getirme yöntemi izler. Kamu sanayiden elini çekince örgütlü işçi hareketinin içi boşalıyor. Temel toplumsal hizmetler kamusal araçlarla karşılanmaktan çıkıyor. Devlet hizmet vermiyor. Bunun sonucu, toplumsal destek mekanizmalarının imhasıdır. Yani yoksul halkın ücret dışı direnme imkanları böylece ortadan kaldırılmış oluyor. Dolayısıyla, ona her an para lazımdır, para bulması için de bir iş bulmalıdır. Bu işin hangi koşullarda olduğu ikinci plandadır. Bizim ülkemizde sol pratikler olaya sadece örgütlü işçilerin hak kayıpları meselesinden baktılar. Sol politikanın bence esas hatası, neo-liberal politikalar karşısında toplumsal savunma eylemini örgütleme açısından hazır direnme imkanları ile yetinmesidir. Savunma ihtiyacı içerisindeki yığınlara mücadele nesneleri kazandırma bakımından bizim elimize tek bir imkan geçti; o da kamu çalışanları hareketidir. Ve biz, kamu çalışanları hareketini böyle bir siyasi amaç açısından değerlendirme becerisini gösteremedik. Bu haraket, kurumsal sendikal hareketin bir parçası olmakla sınırlı kaldı. Oysa kamu çalışanları bu yıkıcılığın ciddi kurbanlarıdır ve ilk ciddi direniş hareketidir. Bu hareket başka bir mecra açılabilirdi.

Bu yeni kurbanların başka bir direniş alanı köylülüktür. Örneğin Bergama köylülerinin hareketi Oktay Konyar'ın bireysel yaratıcılığı olarak ele alındığında sadece hoş bir dekoratif malzemedir. Türkiye solu, ABD'nin Türkiye'nin nerelerinde altın olduğunu uydu yoluyla saptadığını ve kimyasal yollarla Türkiye'de köylülük düşmanı bir eylem olarak altın çıkardığını görmeli ve bir köylü direnişi üretmeliydi.

Solun yeni bir kamusallık anlayışını üretmesi lazım. Yeni bir devletçiliği tanımlamamız gerekir ve bunun için yeni bir devleti tanımlamamız gerekir. Sosyalistlere devletçilik hep lazım olacak. Devlet olmadan kamu mülkiyeti olmaz. Ama devletçiliği savunduğumuz zaman sanki bugünün bu çürük devletini savunuyormuşuz gibi bir pozisyona düşüyoruz. Ama eğer biz bu neo-liberal yıkıma karşı yoksul yığınların temel hak ve özgürlükleri temelinde bir siyasallaşma süreci yaratabilirsek, bizim savunduğumuz devletçiliğin bu çürük devlet olmadığını ortaya koyacak somut araçları da üretmiş oluruz.

Solda bu krizi aşmak için özellikle bağımsız aday çalışmasının yeni bir dönem başlattığına dair bir düşünce var. DTP'nin Meclis'te grup kurmasıyla beraber bir çatı partisi arayışına da girildi. Bu konularda ne dersiniz?

AKP'nin bu yeni döneminde neo-liberal saldırı ciddi biçimde katlanacak. THY grevine karşı izlenen politika ciddi bir 'burun sürtme operasyonu'dur. İkincisi, Ortadoğu politikalarında istihbarat örgütleri arasında Akabe'de yapılan anlaşmanın bölgede çok ciddi sonuçları olacak gibi gözüküyor. Sadece Irak'la sınırlı olmayan, Afganistan'a, Orta Asya'ya kadar uzanacak bir savaş ortamı AKP'nin bu döneminde gündeme gelecek. Bu gelişmeler, ordudaki özel harp egemenliği ile iç içe geçen bir uygulamayı beraberinde getirecek. ABD, Genelkurmay ile AKP arasında yeni emperyalist politikalar bağlamında bir uzlaşma üretecek ve bunun bütün bölge halkları açısından çok gerici sonuçları olacak. Bunun işbirlikçisi de yine AKP olacak. Türkiye halkı bu iktidar blokuna karşı sol bir alternatif üretme arayışında olabilir.

Kürt ulusal hareketi Türkiye'deki demokratikleşme dinamiklerinin en önemlilerindendi. Bu hareketin kendi siyasi hegemonyasında bulunduğunu düşündüğü bölgede azınlığa düşmesi, Kürt dinamiğinin de sağ siyasetin zeminine dönüşmesi anlamına gelmektedir. Bu durumda, yoksul köylülüğe ve ezilen sınıflara dayanan bir ilerici Kürt hareketinin bugüne kadar sürdürdüğü siyasi söylemle mücadelesini sürdürmesi imkansızdır. Bu aslında sol için bir fırsattır. Ama aynı zamanda da bir sıkışmadır.

Özetle, bizim bir siyaset kurmamız lazım. Kürt sorununun ilerici demokratik çözümü üzerinden Kürt siyaseti ile Türk solunu bir araya getirmek bugünün en önemli meselelerindendir. İkincisi, Türkiye'deki ezilenlerin, yoksul halkın hak mücadelelerini örgütlemek, her alanda kim bir taş koymuşsa onun yanına ikinci bir taş koymak gerekiyor. Yani ÖDP Kartal'da işsizlerle bir hareket mi örgütlüyor, Kartal Halkevi'nin görevi bu hareketi desteklemek olmalı. Dikmen'de Halkevleri halkın barınma hakkı talebi üzerine bir güzel hareket mi geliştiriyor, bu hareketi Gülsuyu'ndaki barınma hakkı mücadelesinin kucaklaması lazım. Ki biz bir süre sonra Türkiye su hakkı platformu, Türkiye barınma hakkı platformu, Türkiye enerji hakkı platformu kuralım. Bu platformlarda hakiki halk önderleri olsun. Bunların olduğu ortamda solun sağa gitmesi söz konusu olmaz. Solun birliği meselesinde bizim ikinci çözeceğimiz alan, doğrudan hak mücadeleleri alanıdır.

Türkiye solunun son 5-10 yıldaki en büyük başarısı 1 Mart'tır. Dünyanın hiçbir ülkesinde savaşa karşı böylesine büyük bir başarı kazanılamadı, bu başarı tek örnektir. Ama bu başarıyı kazanan güçler bir hafta sonra parçalandılar. Bu işin sorumlularının hesap vermesi lazım. Türkiye'de savaş karşıtı hareketin birliğini yeniden sağlama zorunluluğumuz var. Buradaki engellerin başında iki tane kuvvet var. Birincisi Kürt milliyetçiliği, ikincisi sol liberalizm. Kürt ulusal hareketinin savaş karşıtı hareketin geliştirici bir gücü olmasını sağlamamız lazım. Ama olmuyorsa da illa da bunu yapacağız diye tutturmayız. Sol liberalizm de, savaş karşıtı hareketin anti-emperyalist doğasını ve sınıf karakterini yok sayma dayatması içerisinde davranıyor. Barış ve Adalet Koalisyonu bu dayatmanın ifadesidir. Geniş cephe siyasetinde cephe çalışması yapacağınız güçlerin varlığını yadsımasını isteyerek cephe üretilemez.

"Bizim ihtiyaç duyduğumuz yukarıdan tam bir birlik denilirse" buna karşı çıkarım. Türkiye'de solun tarihsel vasatını redderek sol üzerine konuşulamaz. Solun Türkiye'de tarihsel vasatı anti-emperya-lizmdir, halkçılıktır, işçi sınıfının önderliğine inanmaktır. Türkiye'de bu vasatı sorgulayan herhangi bir yaklaşımın sol siyaset için birleştirici bir merkez olma ihtimali yok. Bugünkü sol liberalizme endeksli sol birlik üretme çabalarını bu bakımdan umutsuz buluyorum.

Önü kapalı hayaller kurmayalım. Plan kurmayalım. Çünkü planla yola çıkmak demek muhasebe yapmak demek, pazarlık yapmak demek, ondan üç aldım buna beş verdim demektir.

Önümüzdeki dönem sol ile Kürt hareketinin ilişkisi nasıl olacak, nereye doğru gidiyor?

70'li yıllarda Kürt hareketi ile Türkiye sol hareketi birbirini besleyen hareketlerdi. Sosyalizm ve anti-emperyalist mücadele, Kürt özgürlük hareketinin bütünleyeni olarak görülüyordu. Bugünkü durumda ise şu var; Kürt halkının en yoksul kesimine dayanarak üretilen Kürt hareketi, sınıf meselesinden ve anti-emperyalizmden kopunca, meseleyi milliyetçilik meselesine daraltınca, bu çerçevede Kürt halkı için somut ilerlemeler vaadeden başka rakiplerle -AKP gibi- yüz yüze geldiler. Kabul etmek gerekir ki AKP, ABD'nin desteğini DTP'ye göre daha güçlü ve daha doğrudan alan bir alternatiftir. Bu yüzden, solun Kürt toplumsal hareketini kimlik sorununa daraltması bir tür siyasi tedbirsizlik olarak yaşandı. Şimdi bir yere geldik ve Kürt ulusal hareketinin sırtı duvara dayandı. Bu noktada, tarım işçilerinin uğradığı facia karşısında DTP Meclis grubunun bir reaksiyon göstermesi, bir yasa taslağı hazırlaması önemli. Ama bunun bölgede bir tarım işçisi hareketi ile desteklenmesi lazım. Kürt hareketi ile Türkiye sol hareketinin sınıf temelli politikalara yönelimi halinde özellikle sosyal muhalefet alanında çok güçlü birleşme noktaları var. Ama Kürt ulusal hareketi Batı'daki sınıfsal öfkeyi çok kötü biçimde milliyetçi öfke hareketine doğru yönlendiriyor. Kürt ulusal hareketinin bu bakımdan Batı'da izlediği politika açısından ciddi bir özeleştiri vermesi gerekiyor. Ufuk Uras'ın milletvekili seçilmesi halinde Kürtier'e sağlayacağı fayda olarak gördüğü şeyi iyi anlamamız lazım. Baskın Oran da, Ufuk Uras da neyi harekete geçirdiklerinin farkında olmaksızın yeni bir sol zeminin harekete geçtiğini söylüyorlar. Ortada gerçekte yeni olan tek güç var, azınlıkların sola yönelmesi. Baskın Oran'la şunu gördük; Türkiye'de azınlıklar için sol bir şey ifade etmeye başladı. Türkiye'de İstanbul Ermenileri ilk defa sağdan koptular ve sol siyaseti bir alternatif olarak düşünmeye başladılar. Bu önemli bir şeydir. Ama kabul edilmeli ki sorun solun sorununun çözümü açısından çok küçük bir şeydir.

Halkevleri, mücadelesi ve kimliği siyasi iktidar mücadelesi açısından ne anlama geliyor? Zaman zaman bir siyasi parti gibi çalışmalar yaptığını söyleyebilir miyiz?

Halkevleri, yoksul halkın kitlesel, devrimci muhalefet örgütü. Elbette politik; ama politik bir parti değil. Lafı dolandırmadan söylüyorum ki biz hala siyasi örgüt denildiğinde devrimci partiyi ve devrimci halk cephesini anlıyoruz. Partiden, gerçek bir devrime önderlik edebilecek nitelikte, gerçekten düzenin bütün baskısı, kuvveti karşısında ayakta kalabilecek nitelikte bir devrimci kadrolar örgütünü anlıyoruz. Cepheyi ise halk iktidarının üzerinde geliştiği gerçek temel olarak kavrıyoruz. Halkevlerini bu anlayışı dikkate alarak değerlendirmeniz gerek. Biz, halkın neo liberalizme karşı kitle mücadelelerinin örgütlenmesini hareketimizin merkezine koyuyoruz. Halkevleri örgütlemeye çalıştığımız halk hareketlerinin kurumlarından birisi ve en çok öne çıkanı. Çünkü Türkiye'de neo liberal yıkımın hedef tahtasındaki en büyük grubu, büyük kentlerin yoksul mahallelerindeki halk taleplerini örgütlüyor. 1970 öncesinde Dev Genç için de "gençlik örgütünü partinin yerine geçiriyorlar" denildiğini hatırlatmak isterim. Bu noktadan baktığımda, "Halkevlerini partinin yerine geçiriyorlar" sözünü bir eleştiri olarak ele almıyorum; aksine, "demek ki doğru yoldayız" diyorum. Keşke "parti gibi çalışan" öğrenci, işçi, kadın örgütleri de olsa!

* * *

Meclis grubu 'söylem üretici' olarak işe yarar

Bağımsız milletvekili projesi üzerinde yeni bir sol siyaset gelişebilir mi?

Bu milletvekillerinin üzerinde yükseldiği aparat Türkiye toplumunun sola kanalize edilmesi gereken geniş yığınlar ile açık organik ilişkisi olan bir aygıt değil. Bunun içerisinde kompartıman haline gelmiş iki topluluktan söz ediyoruz aslında. Kürtler'den ve azınlıklardan. Temas edebileceği organizasyonlar ise Türkiye'de toplumsal muhlalefet hareketinin kabuğu. Yani DİSK, KESK, çeşitli meslek örgütleri ve bunların da yönetim kademeleri. Bu noktadan baktığımızda bir Meclis grubu Türkiye solunun önünü açmak için 'söylem üreticisi' olarak işe yarayabilir. Ancak solun yeniden yapılanmasını sağlayacak bir çekim merkezi üretmek açısından bunun ne anlama geldiğini sorarsanız, bu bakımdan iyimser değilim.

* * *

AKP, sosyal dönüşümün yıkımını cemaat politikaları ile dengeliyor

Sol açısından AKP'nin seçim başarısı ne anlama geliyor?

AKP, yoksul halkı tekelci sermayenin neo-liberal politikalarının peşine takma konusunda en başarılı sermaye partisi. O yüzden seçim sonuçlarını demokrasi karşıtı hareketlere, cuntacılığa ve ırkçılğa karşı bir başarı gibi sunan sol yaklaşımları reddediyorum. AKP'ye yoksul halkın verdiği destek otoriter seçenekleri temsil eden CHP ve MHP'ye karşı daha liberal bir seçeneği temsil eden bir alternatife verilmiş bir destektir. Burada görülmesi gereken; Türkiye'de halkın sağ referanslara sahip partilere oy verme eğilimidir. Partilerin ortak siyasi değerlerindeki milliyetçilik, ırkçılık, gericilik ve emperyalizmle uzlaşma arayışı, Türkiye halkının düşünce evreninde egemen hale geldi. Böyle gördüğümüzde de AKP'nin seçim başarısı, solun seçim yenilgisi olarak değerlendirilmeli.

Yani AKP Türkiye seçmeni için merkez mi oldu?

Liberal siyasetin merkezi son 15 yılda ciddi krizler yaşadı. Önce krizin kendisini anlayalım: Temsili siyaset, halkın kendi sorunlarını burjuvazinin sorunlarını çözmek için oluşturulmuş programların içine taşımasıyla oluşur. Burada siyaset alanının kurucu unsuru, halkın talep ve beklentilerini tekelci sermayenin talep ve beklentilerine bağımlı kılan siyasi programların oluşturulması ve bunun halk kitlelerine yutturulmasından ibarettir. Türkiye siyaseti böyle işler. ANAP'tan bu yana, neo-liberallerin sömürgecilik politikalarına tamamıyla teslim olmuş olan düzen siyaseti, yoksul halkı bu politikalara entegre edecek unsurlar içeremiyordu. AKP, düzen siyaseti açısından böyle bir seçenek olma başarısını gösterdi.

AKP neo-liberal yıkıcılıktan mağdur olmuş geniş halk kesimlerine sağa özgü çözüm önerileri götüren partidir. Bugün yüzde 65 şehir nüfusu ve bu yüzde 65'in içinde yüzde 70 ücretli emek piyasasından geçinen bir kesim var. Türkiye'de bütün siyaset bu alanı kaplamaya yönelir. Sağ siyaset de bu 20 milyonluk kitleye ulaşmaya çalışıyor, sol siyaset de. Bu 20 milyonluk kitle ne? Taşeronda çalışan, fasonda çalışan, seyyar satıcı olan, işsiz dolaşan, ev kadını olan, evde çalışan, öğrenci olup anket şirketlerinde çalışan, genel olarak iş sırası bekleyen, bir işi kaptığında öncelikle o işte kalıcı olma derdinde bir topluluk bu. AKP belki bu bakımdan en kapsayıcı olan sermaye girişimini temsil ediyor. Aslında AKP'nin RP'deki köklerine de bakmak lazım. AKP, cemaat dayanışması aracılığı ile bu büyük sosyal dönüşümün yıkıcı sonuçlarını dengeleyecek sağ politikalar üretiyor. Solda bunlara 'kimlik politikaları' deniliyor ama aslında cemaat politikaları demek daha doğru.

* * *

BU KONUDA ŞÖYLE DÜŞÜNÜYORUM:

AB
Emperyalizmin ikiyüzlülüğü.
NATO
Artık bir siyasi kolu da var: BM.
KAMULAŞTIRMA
Eşitliğin gerçek temeli.
BORSA
Uluslararası mali sermayenin kap kaç tezgahı.
NÜKLEER
Çöplüğü bize, neması merkeze.
KUDÜS
Adıyla (Jarusselam = barış şehri) yeniden buluşturmanın tek yolu sosyalist Ortadoğu.
IMF
Neo liberal yeni sömürgeciliğin mimarı.
İNCİRLİK ÜSSÜ
Türkiye'nin utancı.
KIBRIS
Birlikte yaşamanın ön şartı bağımsızlıktır.
DEVRİM
Kurtuluşa Kadar Savaş.

* * *

Ferda Koç
Halkın Sesi gazetesi ve sendika.org editörü ve yazarı