Hükümet merkezi, düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, halkın ve devletin bağımsızlığını koruyacak (silahlı) kuvvetlere (onlar) emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve halkın araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, ordu adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki, yurdu savunmaktan ve korumaktan ibaret olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya halkın kendisine kalıyordu... İşte buna KUVÂ-Yİ MİLLİYE diyoruz... 1923
VATAN POSTASI BATI

Gazeteler

SENDİKA.ORG: SOL MUHALAFETE HALK DİRENİŞLERİ YOL GÖSTERMELİ

Yazar sendika.org - Aktüel Gündem
08 09 2007
Seçimler bitti. Bir kısmı yenilenmiş milletvekilleriyle yeni meclis yemin etti. Eski aday yeniden aday Cumhurbaşkanı seçildi. Eski başbakanın yeni hükümeti oluştu. Eski hükümetin eski programı kabul edildi. Siyaset yoruldu, siyasetçi (her türden) yoruldu. Yorulmayanlar, pusuda beklemeye geçti.

Kısacası; ülke siyaseti açısından yoğun bir dönem geride kaldı. Yenilenmiş dengelerle oluşan yeni dönem, her ne kadar bir dinginlik havası tarafından beslense de herkesin tahmin edebileceği gibi yenilenecek gerilimlere ve krizlere gebe. Ancak yeni dönemin başlangıcında gerek halk içinde gerekse de siyasal özneler arasında güçlü bir bekleme hali mevcut. Kuşkusuz bunun en önemli nedeni seçimlerin amacına uygun davranmak yani “siyaset yapımını” yeni belirlenmiş vekillere ve bunların oluşturduğu düzleme bırakmak. Kaybedenler, kazananların açıklarını beklemeye koyulurken; kazananlar, kendilerini kazandıranlara “hizmet programı” sunacaklar.

Burayı açmakta yarar var. Bu dönemin kaybedenleri belli; başta ordu olmak üzere CHP, DYP, ANAP ve Ufuk Uras’ın seçilmiş olmasına rağmen sol. Kazananları ise başta AKP olmak üzere DTP ve MHP. Doğal olarak inisiyatif kazananlarda. Kaybedenler sırasını bekleyecek.

Kazananlar içinde olan MHP, neler yapacağını cumhurbaşkanlığı seçimini yasallaştırarak ilk günden gösterdi. Siyasal varlık zeminini Kürt sorunuyla özdeşleştirip, sözde Erdoğan eleştirisiyle yetinerek iktidarın/devletin olanaklarından yararlanmaya çalışan pazarlıkçı bir siyaset. Ve elbette sokak gücünü canlı tutabilmek için kontrollü bir provokatörlük.

DTP’nin, “tüm solun çatı örgütü olma” lafzını çok kısa bir zamanda yitireceği zaten çok aşikardı. Gerek kendi kitlesinin basıncına (bu durumun içinde asıl inisiyatif odağının seçilen milletvekillerinde olmadığı gerçeği de var) dayanamayacağı, gerekse de sistem güçlerinin çok kısa zamanda onları dar bir aralığa hapsetmiş olmaları, ilerleyecekleri kulvarı çok erken daralttı.

Bu süreçteki asıl inisiyatif sahibi AKP’nin ise nasıl bir yol izleyeceği geçmiş çizgisinden belli. Kendisine kazandıranların ABD ve tekelci sermaye olduğunun bilincinde olan AKP, programını da bunlara göre belirliyor. Tek ihtiyacı olan şey; sürprizlerin olmaması. Bunu da tekelci sermayenin tüm temsilcileri hep bir ağızdan bağırıyor; “tek istediğimiz istikrarın bozulmaması”. Diğer yandan Gül’ün cumhurbaşkanı seçilir seçilmez ABD ziyaretinin (Bush ile randevusunun) tarihinin belirlenmiş olması hiç şaşırtıcı değil.

Ancak AKP’nin bu dönemki işleri hiç de kolay olmayacak. Emperyalizmin yeni dönem liberal politikalarının reklam içeren kısımları tükendi. AB üyeliği sürecinin başlaması, enflasyonun düşmesi, paradan altı sıfır atılması, yoksuların umudunu canlı tutacak politikaların uygulanması, v.b. AKP bunları çok iyi bir biçimde oya dönüştürdü. Önümüzdeki dönemde yeni reklam malzemesi bulmakta çok sıkıntı çekilecek. Üstelik tekelci sermayenin seçim nedeniyle ertelenmesine göz yumduğu icraatların hayata geçirilme zorunluluğu da ortada iken. Tüm bunlara ek olarak ikinci bir seçim sınavı da 1,5 yıl sonra. Parti teşkilatına yerel seçim hedefi olarak İzmir ve Çankaya’yı (asıl hedef Diyarbakır) işaret eden Erdoğan, can yakacak icraatlarını “hemen şimdi” uygulamaya koymak zorunda, yoksa geç kalacak. AKP için inişe geçtiği an sonunun başlangıcıdır.

Kontrolü dışındaki her gelişme karşısında ezberi bozulan AKP, (ABD ve tekelci sermayenin de sürpriz sevmeme özelliğini eklemek gerek), seçim sonrası sükunet ortamından en fazla yararı sağlamaya çalışacak. Tekelci sermayenin çıkarını doğrudan gözeten yasal ve yapısal düzenlemeler, başta kamusal alanın tasfiye politikası olmak üzere halk karşıtı programın uygulanması, ilk sırada Ortadoğu olmak üzere sınırsız bir ABD işbirlikçiliği, v.b.

Böylesi bir yakın gelecek perspektifi içine yasal ve yasadışı solun; birlik, temsiliyet, hesap dökümü çıkarma ve politik program belirsizliği başlıklarını da eklemek gerek. Üstelik halkın yaklaşık yarısının da (politikalarına olmasa bile) AKP’ye destek verdiği düşünülürse devrimcilerin inisiyatif alıp almama konusunda bir ikileme düştüğü anlaşılabilir.

“Bırakalım AKP politikalarının gerçek karşılığı açığa çıksın, can yakmaya başlasın.”

“Nasıl olsa takiyeci maskeleri düşecek, şeriatçı yüzleri görülecek.”

“Zaten yakın zamanda küresel bir ekonomik kriz ülkeyi de etkileyecek.”

“ABD, Ortadoğu’da bataklığa batıyor, onunla birlikte AKP’de gider.”

Bu beklentiler arttırılabilir.

Üstelik liberal sola dair daha güçlü kanıtlarla denebilir ki “daha önce bilmem kaç kere denenmiş girişimlerin zaten başarısız olacağı belliyken, bir kez daha tüketilmesini beklemenin kaşarlaşmış solculara ne zararı olabilir ki?”

Oysa bizler, en karanlık en belirsiz dönemlerde bile devrimci inisiyatifin yaratacağı etkinin gücünü biliriz. Üstelik önümüzde halka karşı sürdürülecek saldırı programının tüm ayrıntılarının görülebildiği bir dönem var. Yapılması gereken erken inisiyatif alarak egemenlerin planlarını bozacak, gerçek yüzlerini açığa çıkartacak mücadele pratikleri yaratmak. Eğitim, sağlık, barınma, su, enerji hakkı mücadelelerinde yaratılan en ufak karşı çıkışların bile programlarını nasıl bozduğunu, ertelediklerini, yeni planlar yapmak zorunda kaldıklarını gördük. Ezberlerini bozan her şey kontrollerini kaybetmelerine neden oluyor. Durduğumuz yeri güçlendirmek, mücadele programımızı yaygınlaştırmamız gerek. Yerellerde en ufak kazanımla bile olsa başarılmış mücadeleler çok önemli örnek modeller oluşturacak. Elde edilen her kazanım tüm sola, asıl yapılması gerekenin ne olduğunu göstereceği gibi, bunların egemenler için anlamı da halka karşı sürdürdükleri saldırı programlarının işlemeyeceğinin erken kanıtları olacak.