Hükümet merkezi, düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, halkın ve devletin bağımsızlığını koruyacak (silahlı) kuvvetlere (onlar) emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve halkın araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, ordu adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki, yurdu savunmaktan ve korumaktan ibaret olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya halkın kendisine kalıyordu... İşte buna KUVÂ-Yİ MİLLİYE diyoruz... 1923
VATAN POSTASI BATI

Gazeteler

CHAVEZ'LE SÖYLEŞİ: ORDU VE DEVRİM

Yazar Çeviri: Onur Can Taştan
11 02 2007
Harnecker’in Chavez ile gerçekleştirdiği Röportaj*

Başkan Chavez’in Bolivarcı Devrimi yeni bir darbe (karşıdevrim) tehdidi altında. Muhalefet, hükümetin başlattığı uzlaşı ve diyalog havasını bir tür zayıflık işareti sayıp reddetti. Zengin mahallelerindekiler silahlanmaya başladı. 11 Haziran Salı günü muhalefet 80-100 bin kişilik bir kitleyi Caracas’ta toplamıştı. Bir hafta sonra zengin semtlerinde tencere-tava eylemleri başladı. İş çevreleri tarafından desteklenen yeni bir greve hazırlanıyorlar. Chavez’i rüşvet çarkının sorumlusu olmakla, cumhuriyet başsavcısını da taraflı davranmakla suçluyorlar. Söylentiler bir istikrarsızlık havası yarattı; medya, darbe ortamının hazırlanmasında bir kez daha baş rolde.

Tüm bu olup bitene rağmen, Chavez soğukkanlılığını koruyor. Halkın desteğine ve tüm ülkede yüz binlerce insanı harekete geçirme gücüne sahip olduğunun bilincinde. Tek bir sözü; 12, 13 ve 14 Nisan günlerinde sokağa dökülen insan yığınlarının örgütlenmesine yetmişti. Chavez, en farklı çizgilerde Bolivarcı Gruplar’ın oluşturulması için en ufak bir fırsatı bile kaçırmıyor. Biliyor ki, halk örgütlendiğinde ve silahsızlandırılmadığında –Silahlı Kuvvetlerin çoğunluğunun desteğini de arkasına aldığında- yenilmezdir.

Aşağıdaki metnin; Silahlı Kuvvetlerdeki çok sayıda yüksek rütbeli ordu mensubunun ihanetine rağmen, Venezuela liderinin nasıl bu kadar iyimser olabildiğinin anlaşılmasını sağlayacağını düşünüyoruz. (Z Mag sitesi)

1. BÖLÜM: ORDU HALKLA BERABER ÇALIŞIYOR.

Harnecker – Sizi, kendinizi orduyla çevrelediğinizi söyleyerek eleştirenlere karşı bir çok defa savunmak zorunda kaldım. Temel sorunlar hakkında çabuk kararlar almak zorunda olan ama buna uygun bir devlet aygıtına sahip olmayan bir hükümet liderinin sıkıntısını anlayabiliyorum. Sizi ordu içinden destek aramaya itenin de bu durum olduğunu düşünüyorum. Ama, devrimci sürecin en önemli görevlerinin temelde ordu tarafından icra edilmesi gerçeği ile bu sürecin halk egemenliğinin, her alanda yönetime katılımla iktidarı ele geçirmesi olarak tasarlanmış olması gerçeği arasında bir çelişki var. Ordunun genel olarak etkili ve disiplinli olmasını anlıyorum, ama ordu yetkiyi temsil etmeye alışkın değil, insanların katılımının sağlanması için kurgulanmamış.

Bu bağlamda, Bolivar 2000 Planı’nın halk için çok yararlı şeyler yaptığı; her biri somut çözümler olan yollar, okullar, evler yapıldığı; ama bunların halkın katılımı olmadan tepeden sağlanan çözümler olduğu söyleniyor.

Öte yandan, katılımın yukarıdan buyrularak sağlanamayacağını da biliyorum; insanların katılımcılığı öğrenmesi gerekiyor. Bu yavaş işleyen bir kültürel-dönüşüm sürecidir. Bu dönüşümü sağlayabilecek ağır ve yavaş yapılmış işleri gösteren bir kaydımız var; yapılması gereken bu ve bunu yapabilecek kadrolara ihtiyaç var. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Chavez - Askerlerin sadece emir alıp vermeyi bildikleri ama katılıma eğilimli olmadıkları şeklindeki, aslında doğru olmayan, –kimi parti toplantılarında bile işittiğim- eleştirinin tamamen haklı olduğunu varsayalım. Ben böyle bir ordunun başındayım. Gençliğimden beri hep katılımdan yana oldum; ülkenin ücra yerlerinde birlik komutanlığı yaptığım dönemlerde, askerlerle beraber katılımcı çalışmalar yaptığımız ve yerel siyasetçilerle çelişkiler yaşadığımız küçük kentlerde, anlamlı derslerle dolu çok güzel tecrübeler yaşadım: bu asker yolları tamir ederek, halkla beraber spor yaparak, halkın yaşamına katıldı. Bu sadece benim eğilimim değildi. Eğer öyle olsaydı, kapalı, otoriter ve katılımcı olmayan ordu yapısıyla uyuşmazlık gösterir ve orduda bu kadar uzun bir süre barınamazdım.

NEDEN HÜKÜMETTE BU KADAR ÇOK ASKER BULUNUYOR

Şimdi, siz bana, benim hükümetimde neden bu kadar çok asker olduğunu anladığınızı söylerken haklısınız. 2 Şubat 1999’daki durumu düşünün, hemen hemen tüm merkezi yönetimin ve yerel yönetimlerin % 99.99’u muhaliften de öte, düşman; Meclis bize karşı, Yüce Divan bize karşı; önceden kararlaştırılmış bir bütçe devralmışız; maaşları ödemek için hemen hemen hiç kaynağı olmayan bir hükümet; petrolün fiyatı 7 $ civarında, üstüne üstlük, seçimlerdeki başarımız sayesinde oluşmuş yüksek bir beklenti seviyesi: Sarayın etrafında iş isteyen, hasta çocuklarıyla orada, yerde uyuyan, arabamın geçmesine izin vermeyen, “Chavez bizi duymadan buradan ayrılmayız” diyen binlerce kişinin oluşturduğu kuyruklar... Tüm bunlara siyasi mücadele sırasında oluşmuş bir parti yapısını eklemelisiniz: yeni anayasa yaklaşmakta, her şey yaklaşmakta. Bunun üzerine, Silahlı Kuvvetleri kullanmaya karar verdim. Ordunun toplumsal hayata katılımı olmasaydı, 1999’da başlatılan ve 2000’de de devam eden Bolivar 2000 Planının siyasi arenada bu kadar hızlı bir şekilde ilerletilemeyeceğine inanıyorum.

BOLİVAR 2000 PLANI: KURŞUN DEĞİL HAYAT YAĞDIRACAĞIZ.

Bir sivil-askeri plan olan Bolivar 2000 Planı şu şekilde başladı. Şöyle bir emir verdim:

“- Bölgede (düşmanı-çv.) aramak için ev ev dolaşın. Düşman kim? Açlık.”

Ve böylece 27 Şubat 1999’da, Caracazo’dan* 10 yıl sonra, orduyu affettirmenin bir yolu olarak bu işe başladık. Kimi zaman bu zıtlığı dahi kullanarak şunu söyledim:

“- On yıl önce halkı katletmek için geldik, şimdi onları sevgiye boğacağız. Gidin ve bölgeyi arayın, yoksulluğu arayın. Ölüm düşmanımızdır. Halka alışık olduğu gibi kurşun değil, hayat yağdıracağız.”

Ve, aslına bakarsanız aldığımız karşılık gerçekten güzeldi.

Biz politikacılar siyasi mücadele ile meşgulken, 40 bin asker halkın sağlık sorunlarına yardımcı olmak; askeri makine ve araçlarla yolları açmak; en yoksul bölgelere maliyeti karşılığı çok düşük bir bedelle askeri uçaklarla yolcu taşımak gibi bir kampanya yürütüyorlardı.

1) BİR KİŞİ, BİR PLAN

Her birine şunu söyledim:

“-Bana kendi kaynaklarınıza ve kapasitesine uygun bir plan getirin.”

Çok geçmeden Silahlı Kuvvetlerin her bir unsuru kendi planının ana hatlarını belirlemeye başladı. Hava Kuvvetleri ve sosyal güzergah planı: kara ulaşımı sağlanamayan bölgelere tavuk ve küçük koli götüren yolcuları helikopterler ve askeri uçaklarla taşımak. Denizciler ve Pescar 2000 Planı: onlar orada kooperatifler kurarak, buzdolaplarını ve derin dondurucuları tamir ederek, kurslar açarak vb. balıkçılarla ilgilendiler. Ulusal Muhafızlara genel olarak yurttaşları koruma ve çocuk suçlarını kontrol altına alma; ama ayrıca, yerlilerin yaşadığı ve daha önce hiç hizmet görmemiş bölgeler dahil tüm ülkede, çeşitli programlar yürütme görevini verdik. Gidin görün oraları. Oralarda harikalar yaratılmakta, ama baştan savmaları, savsaklamaları ve hatta askeriyenin bir kısmında, özellikle yüksek tabakalarda, rüşveti ve muhalefetin sabotajlarını da yok saymıyorum. Bunlara rağmen çocuklar etkileyici bir toplumsal bilinç geliştirdiler.

2) CASIQUIARE 2000 PLANI

Ulusal Muhafızlar Casiquiare 2000 Planını yürütmeye başladılar. (Casiquiare binlerce yerlinin yaşamakta olduğu balta girmemiş ormanlar –cangıl- içindeki bir nehir) Çocukları muayene edecek ve insanlara aşı yapacak doktorları ve ilaçları köyden köye taşımak için bir bot bile yaptılar, yerlilerle beraber evler inşa ediyorlar, ama bizim kendi zevklerimize göre değil yerli insanların isteklerine uygun şekilde.

3) BARRANCO YOPAL VE CARAVALI

Daha sonra, Cuiva ve Yaruro halklarıyla beraber Barranco Yopal ve Caravali benzeri şeyler olmaya başladı. Yıllar önce yanıma sac levha ve kazıklar, direkler alarak Barranco Yopal’a giderdim; çünkü yerliler bunlarla yazın kullanmadıkları kışlık kulübeler inşa ediyorlardı. Göçebeydiler: 500 yıldır oldukları gibi avcı ve toplayıcı. Orada yerli bir kadını doğum yaparken gördüm, bir tepeciğe kuruldu, plasentayı bir kenara fırlattı, bebeği temizledi ve sonra da yoluna devam etti. Çocukların büyük bir kısmı sıtma, tüberküloz ve başka bazı hastalıklar sonucu ölüyordu. Ezilmişlerdi, çoğu sürekli sarhoş gezerdi. Yerli kadınlar hayat kadınıydılar. Çoğu kez tecavüze uğrarlardı. Onlar toplumun çoğunluğu tarafından hor görülen hayaletlerdi. Karınlarını doyurmak için hırsızlık yaparlardı. Kafalarında özel mülkiyet gibi bir kavram yoktu; aç olduklarında bir yere girip yemek için bir domuz almak onlara göre hırsızlık değildi. Peki şimdi ne var orada? Bir ziraat teknisyeni ve hareket olanaklarıyla birlikte askerler: araçlarıyla, aletleriyle, örgütleriyle, dakiklikleriyle; ama ayrıca yerlilerle, liderlik eden ve “Bolivar Planı” yazılı kasketler giymiş yerli komutanlarıyla.... Yerliler evlerin planlarını hazırlarken; okullarının, evlerinin inşasında çalışırken askerler malzeme taşıdılar, onlara daha çok mühendis personelle ve erlerle yardım ettiler.

Harnecker - Halkın sadece kendisine sunulanı almak yerine işin içine girmesi fikri kimden doğdu?

Chavez - Askerlerin ve bazı sivil danışmanların: bunların da biri zirai teknisyen, biri mühendisti. Bolivar Planı sadece askeri bir girişim olmadı, her askeri birlik, işinin ehli sivil teknisyenlerle anlaşma yaptı.

İşte şimdi bu yerliler şimdi mutlu, yüzleri değişti. Mahsullerini görmem için beni çağırdılar. Sadece dört hektarlık bir alanda şeker kamışı, karpuz, muz, mısır ve kavun yetiştiriyorlardı. İyi bir şekilde besleniyorlardı ve artık ürettiklerini satmak amacıyla köye götürebilmek için bir kamyon istiyorlardı. Motorlu küçük tekneler edinmişlerdi ve eskiden küçük akarsu kıyılarında mızrak ve zıpkınlarla avlandıkları için şimdi bunları kullanmayı öğrenmeye çalışıyorlardı. Bir kaç defa onlarla beraber balığa çıktım. Eskiden çıplak elleriyle ya da büyük taşlarla balık tutuyorlardı. Bu topluluk yaşama geri döndürüldü.

Bir defasında o bölgede bir konuşma yaptım. Zarathustra’nın bir sözünü kullandım. Şöyle dedim:

“- On beş yıl önce buraya geldim ve sizi küllerinizle gördüm. Şimdi yine buradayım ve sizi ateşinizle görüyorum.”

1) WASP PLANI

Katılımcılığın doğuşu olan Wasp Planını biliyorsunuz. Bu planı General García Carneiro geliştirdi. Bir gün bu planla geldi.

"- Bu da ne? İnsanlara aşı mı yapacağız?” dedim.

“- Hayır, dostum. İnsanlar, kendilerine ayrılmış arazilerinde kendi evlerini inşa edecekler.”

“- Bunu bana açıkla” dedim ve bana bazı resimler gösterdiler.

“- Eskiden nasıl yaşadıklarına bak” dedi ve tahta kazıklar ve metal levhalardan yapılmış barakalarının önünde ayakta duran bir ailenin fotoğrafını gösterdi.

“- Ve iki ay sonrasına bak. Aynı aile, bir eve sahipler ve daha mutlular.” O evi kim inşa etti? Halk. Özel bir şirket bu evlerden bir tanesini 10 milyon bolivar karşılığında yaparken, Wasp Planı bunu 3 milyona mal etti. Neden? Çünkü evleri inşa eden halkın kendisi. Bu aynı zamanda işsizlere yeni iş imkanı da sağlıyor. Askerler beton blokları yapmak için bazı makineler buldular ve sivil teknisyenler ve ustalarla beraber ders verdiler. Ayrıca tahta kapıları da yaptılar. Çok hevesli ve üretken bir insan olan ve eski öğretmenim olduğu için iyi tanıdığım emekli bir generali atadığım INCE (Eğitim Kooperatifi Ulusal Enstitüsü) ile beraber, teknik eğitim için 40 kadar gezici (bindirilmiş) sınıf yapmayı başardılar. Gezici birimlerimizin lastikleri noksan olduğunda ya da söküldüğünde, onlara, onarmaları için para sağladık. İspanya’dan yeni malzemeler ve bu tür şeyler için kredi sağladık. Şimdi tüm ülkede dolaşan gezici (bindirilmiş) birimlerimiz var. Bir yere gidiyorlar; derslerini veriyorlar ve insanlara nasıl kapı yapacaklarını öğretiyorlar. Daha sonra, beraberce kapılar, inşaat blokları, çatı kiremitlerini yapıyorlar ve evleri inşa ediyorlar. Rüşvet en alt seviyede. Hiç yok denemez ama ciddi bir şekilde azalıyor.

Bu nereden kaynaklanıyor? Bolivar Planının ta kendisinden ve kuşkusuz sadece ordudan değil, gerçek hayatla ilişki içinde olan bu askerlerden, kaynakların ev inşa etmek için yeterli olmadığını görünce kendine “öyleyse ne yapmam gerekir” diye soran askerden. İnsanlar konuşmaya, proje üretmeye başladılar ve bu karşılıklı alışverişten Wasp Planı doğdu.

2) DAHA AZ MALİYETLİ BİR ANAYOL

Bir yerde, bazı askerler bir anayolun 20 yıldır kullanımda olmayan dar geçitlerini yeniden kullanılır hale getirmişler. Bu işi asfaltla ve gerekli diğer malzemelerle beraber tamamlamak için yaklaşık 5 milyon bolivarlık bir bütçe gerekiyordu. Askeri makineler ve ordunun mühendisleriyle, bu işi sadece 1.5 milyon bolivara mal ettiler. Yani, kimsenin kullanamadığı, konut, anayol, tali yol, köprü vb.nin yeniden kullanılır hale getirilmesinin maliyeti düştü. Muazzam bir iş yapıldı.

3) GÖNÜLLÜ SAĞLIK ÇALIŞMASI

Sağlık meselesine hiç değinmeyelim bile! Sıkı bir sağlık gönüllüleri ağı oluşturuldu. Cerrahi savaş hastanelerinde ameliyatlar yapılmaya başladı, toplumsal savaşı kastediyorum. İnsanlar kuyruklar oluşturmuşlardı. Örneğin, Zaraza kentinde, Bolivar Planına dahil askerler ve siviller, kent hastanesinin geçtiğimiz 10 yılda yaptığından daha fazla sayıda göz ve bacak ameliyatı gerçekleştirdi. Çok etkileyici bir sonuç! Bu çocuklardan biri şöyle demişti:

“- Yaşlı bir adamın yeniden görmesini sağlamanın, onu mutluluktan ağlarken görmenin ve ‘Mavi gökyüzünü bir daha göremeden öleceğimi sanıyordum’ dediğini duymanın ne kadar güzel bir şey olduğunu bilemezsiniz. Bizi mutlu eden de bu. İşe yaradığımızı hissediyoruz”. Halkla olan bu temas, bu yakınlık bir duygu seli ve müthiş bir katılımcılık arzusu yarattı.

4) COJEDES EYALETİ VALİSİ

Cojedes eyaleti –Caracas’ın güneyinde, ülkenin hemen hemen ortasında, geniş bir ova üzerine kurulu bir eyalet- valisi hiç bir ayaklanmaya katılmamış bir Ulusal Muhafız Yarbayıdır. Tam da anayasal süreçte Bolivar Planı’nın eyaletteki askeri komutanıydı. Valilik seçimlerinin yapılacağı dönemde bana geldi ve dedi ki:

“- Başkanım, beni görevden almanızı istiyorum?”

“- Neden muchaco (evladım) sen henüz sadece bir yarbaysın?”

“- Buradaki devrimci partiler Demokratik Eylem Partisi’ni (gericileri-ç.n.) yenebilmek için benden vali adayı olmamı istiyorlar.”

“Emin misin?”

Bunun üzerine, bir kaç gün sonra MVR ve eyaletteki diğer solcu partiler tarafından imzalanmış bir mektup aldım. Onun aday olmasıyla oradaki çözümsüz bir sorun olan iç bölünmeler sorununu da çözmüş olduk. Bu çocuk herkesi bir araya getirmeyi başardı, seçimleri kazandık ve o şimdi vali. Kendini bir lider olarak ortaya çıkardı. Elbette, askerleri ile birlikte köylerde halka hizmet ederek uzun süre geçirdiler ve insanlar onu bir lider olarak gördü. Bunun gibi bir çok vaka var. Sadece bir kaç tanesine değindim.

Bakın, bir çok siyasi lider askerlerin itibarına ulaşamadı ve kırgınlıklar, küskünlükler yaşandı. Liderliği bu şekilde pratikte öğrenmiş çocukların gölgede bıraktığı siyasi liderlerin bu yenilgiyi kaldırması zordu.

5) HATALAR VE KAYNAK İSRAFI

Bir çok güzel örneğe rağmen, hala kötü örnekler de var. Ama iyi örneklerin sayısı çok fazla ve bazı kişilerin hatalarını ya da istisnai vakaları telafi ediyor. Bu tür olumsuzluklardan sorumlu olanlar soruşturma için baş müfettişliğe sevk edildi. Cumhuriyet baş müfettişi geçen gün bana, birtakım hatalarla başlayan Bolivar Planı’nın çok başarılı bir plan olduğunu fark ettiğini söyledi.

Harnecker - Ne tür hatalar bunlar?

Chavez - Örneğin bir sorunun çözümü için ayrılan para, başka bir sorunun çözümünde kullanıldı. Bu bütçeler sıkı bir şekilde yönlendirilmiştir: Eğer 20 milyon bolivar evlerin onarılması için ayrılmışsa, bu para başka işler için kullanılamaz.

Bir defasında, bacağı yerinden çıkmış çocuğuyla kalabalığın içinde ağlayan bir kadın hatırlıyorum. Çocuk bir bez bebek gibi görünüyordu. Kadın, yedi-sekiz yaşlarında yürüyemeyen daha büyük bir çocukla birlikte taşıyordu onu. Kadını görünce çok etkilendim. Durdum, arabadan çıktım, yanımda vali yoktu ama Bolivar Planı’nın da başkanı olan garnizon komutanı vardı. Kadın, bana, çocuğunun doğuştan böyle olduğunu ve şu ana kadar ameliyat için yeterli parayı bulamadığını söyledi. “General buraya gelin, adresi yazın. Çocuğun ameliyat olmasını sağlayın.” Ameliyatın bedeli de karşılandı. Başka bir sefer de birisinin proteze ihtiyacı olmuştu. Ve bunun gibi şeyler. Bir şekilde para bulunması gerekiyordu ve bu yüzden de gerekli parayı bütçelerin birinden aldılar. Kimileri bundan çıkar sağlarken, kimileri de tecrübesizlikten yaptı.

İlk başlarda baş müfettişlik hükümet muhaliflerinin elinde olduğu için, bana karşı olan mücadelelerinde bu olaylardan yararlanmak istediler.

“Bolivar Planı’nda Rüşvet” ihbarları patlak verdiğinde planın sonunun geldiğini sandım. Düşünün! Tüm projelerinizi yok etmeye çalışan basın, rüşvet aldıklarını iddia ettiği askerlerin listesini yayınlıyor. Onlardan bir kaçını çağırdım ve tek bir bolivarlık harcamanın dahi hesabını vermeleri gerektiğini söyledim. Daha sonra, bir soruşturma süreci başladı: protez bacak taktırdıkları çocuğu bulmak zorunda kaldılar. Faturalar tek tek incelendi. Bu şekilde, hemen hemen her şey temize çıktı. Kimi davalar şu an askıda; diğerleri arasında suçsuzluğunu kanıtlayamayanlar işten atıldı.

6) CUMHURİYET BAŞ MÜFETTİŞİNİN GÖRÜŞÜ

Tabii ki pek çok insan basının verdiği bilgiyle yetindi ve asla soruşturma sonuçlarını öğrenmedi. Yürütülen kampanyaların temelsiz olması, suçlamaların haksızlığını gösteren kanıtlar sunduğumuzda basının düzeltmeleri yayınlamaması, yayınlasa da insanların fark edemeyeceği şekilde yayınlaması rezil bir şey.

Buralarda bu işler böyledir. Ama neyse, biz plana dönelim. Cumhuriyet Baş Müfettişi 1999 ve 2000’de Bolivar Planı’nın amaçlarının %28’inin gerçekleştirildiğini tespit etti. Örneğin bu yıl Bolivar Planı’na kaynak aktaramadık. Şu anda sadece geçen yıldan sarkan işleri yapıyorlar.

7) ŞU ANKİ AŞAMA: GARNİZONA DÖNÜŞ

Plan şimdi, bizim ‘yapıya başlamak’ dediğimiz, başka bir aşamada. Artık sokaklarda bir sürü asker görülmüyor. Artık valilerim, belediye başkanlarım, tıkır tıkır işleyen planlarım, işleyen bir sistemim var. Artık üç yıl önceki hükümet yok; dolayısıyla askerler kendilerini yerel ve bölgesel yönetimlerdeki özel projelerin koordinatörlüğü ile sınırladılar. Artık işleri bizzat yürütmüyorlar.

Tamamen rutin askeri faaliyetlere uğraşmak üzere kışlalarına dönen askerler de var; çünkü savaş eğitimi yapmak için muharip birliklere ihtiyacımız var -muharip birlikler kullanmanın önemini fark etmiştik-: piyade taburları, denizaltılar, paraşütçüler, herkes kendi eğitimini yapıyor. Bu yüzden, bu insanların büyük bir kısmı rutin faaliyetlerin geri döndü.

8) İHTİYAT BİRLİKLER OLUŞTURULMASI

Yedek ihtiyat birlikleri de örgütlüyoruz. Bu ne demek? Halihazırda Silahlı Kuvvetler bünyesinde bulunan ve bir çoğu uzmanlık eğitiminden, formasyondan yoksun işsiz gençlerden kooperatif kurmalarını istiyoruz. 2001’de bu çocuklardan 8 binini örgütledik ve kooperatif kurmaya başladılar. Aynı fikir: kooperatifler, küçük krediler, toprak bağışları; hatta FOGADE’nin (Banka Mevduatları Garanti Fonları) elinde kullunılmayan devlet varlıklarını bile transfer ettik. Bu banka krizi olayını yaşadığımızda, bir çok bankacı çekip gitti, ama arkalarında da bir çok varlık bıraktılar. Devlet bunları kamulaştırdı zira bunlar mevduat garantileriydi. Büyük bir kısmı sermayeyi iyileştirmek için satıldı, ama yine de her yerde boş topraklar ve terkedilmiş fabrikalar vardı. Bunları kimi gruplara ihtiyat birliği gibi çalışabilmeleri için transfer ettik, böylece –kaynak yetersizliği nedeniyle pek de iyi verilememiş olan- askeri eğitimlerini almış oldular ve kooperatif kurmaya giriştiler. Ziraat dersleri aldılar ve çalışmaya başladılar.

Bu, ihtiyatları, yani halkı örgütlemek ve çalışabilmeleri için araçlar sağlamak, Bolivar Planı’nın bir parçası. Pescar (Balıkçılık) 2000 Planı devam etmekte. Pescar Planı kendi sermayesini biriktirmiş ve donanma ile ilişki içinde balıkçılık kooperatifleri kurmuş durumda. Donanma onları destekliyor, iskelelerine uğruyor ve makinelerinin onarımlarına yardım ediyor. Sınır bölgelerindeki yerli halkla beraber çalışmak Ulusal Muhafızlar için de bir tecrübe oluyor.

4. EYLÜL DARBESİNİN ALTEDİLMESİNİN TEMELİ: HALK-ORDU İŞBİRLİĞİ

12 ve 13 Nisan’da olanlar bu halk-ordu süreciyle ilgili. Toplumsal ilgiyi bir yana bıraktığımızda, hatta Bolivar Planı’nın önemli kazanımı ve bazen de zaafı olarak değerlendirilebilecek, kimi durumda hiç, kimi durumda bir parça, bazen de muazzam oranlarda sağlanan toplumsal katılımı bile göz ardı ederek düşündüğümüzde, asıl amacımıza, yani ‘halk-ordu ittifakı’na ulaştığımızı söyleyebiliriz. 12 Nisan günü, bu ülkede daha önce görülmemiş bir şey oldu: büyük çoğunluğunu siyasi açıdan belli bir yönelimi olmayan ve önceden hazırlanmış bir planın içinde bulunmayan –tabii bu bizim hatamız- yüz binlerce silahsız Venezuela’lı kışlalara yürüdü, milli marş söyleyerek buralarda toplandı. Askerlerle konuştular ve onlara şöyle seslendiler:

“- ¡Soldado, consciente, busca a tu presidente! Askerler, vicdanınızı dinleyin, gidin ve başkanınızı bulun!” ve “¡Soldado, amigo, el pueblo está contigo! Askerler, dostlar, halk sizinle!”

Sadece Fort Tiuna’ya değil ülkenin farklı bölgelerindeki pek çok kışlaya gittiler. Halk neden kışlalara gitti? Buna benzer bir şey daha önce hiç olmamıştı. Bunun nedeni kesinlikle benim orada (kışlada-çv.) bulunmam da değildir. Aslında, üçüncü gün, benim orada olmadığım artık öğrenildiği halde Fort Tiuna’da toplanan kitleler büyüleyiciydi: 300 bin belki de daha fazla insan.

Bu durum, paraşütçü tugayından bir grup askerin dışarıda insanlar bulunduğunu fark ettiği Maracay gibi yerlerde de gerçekleşti, ama:

“- Daha fazla insan gerekli, daha fazla insanın bize katılmasına ihtiyacımız var” dediler ve mahellelere gittiler. Kuşkusuz onlar bu mahallelerin önderlerini, bu önderler de onları tanıyordu, çünkü her askeri birlik kendi planını yapmış, bölgeleri paylaşmıştı. Şu şu tabur, şu şu bölgeyle ilişkilidir. Bunu ordunun bu bölgelere gittiği, devriye gezdiği, bir okul inşa ettiği ya da bir tıbbi kliniği tamir ettiği üç yıl boyunca yapmaktaydılar. Ordu bu mahallelere giderken, bu defa geçen seferki gibi gibi reddedilmeyeceğini biliyordu. Örneğin 27 Şubat katliamından sonra bir askerin yoksul mahallerine gitmesi için sivil giyinmesi gerekiyordu. Askerler için buralara gitmek tehlikeliydi çünkü halk kendilerini katledenlerin askerler olduğunu biliyordu. Bugün bir asker çıkageldiğinde insanlar onu coşku ve mutlulukla karşılıyor.

Ordu ve halk arasında köklü bir ilişki kurulamasaydı böyle bir tepki olmazdı. İşte Mao bu. Su ve balık. Su balık için neyse halk da ordu için odur. Bugün Venezuela’da bizler suyun içindeki balıklarız ve Bolivar Planı’na karşı yürütülen kampanyanın esas nedeni de bu birliği kırmak, bozmak. Askerlerin önemli bir kısmı halkın safında. Elbette hepsi değil. Ordunun muhalefet eden bölümleri de var; bunlar düşmanların söylemini tekrarlıyorlar. Nedir bu söylem? İşte, Chavez Silahlı Kuvvetleri yok edecektir. Ordu yapısının faal kapasitesi etkilendi, çünkü şu an lağımları askerler temizliyor başka bir deyişle planı itibarsızlaştırıyor. Sokakları onlar temizliyorlar ve radyoda, basında ve televizyonda, içeride ve dışarıda bunlar hep laf aralarına sıkıştırılıyor ve kimi askerler de aynı şeyleri söyleyip duruyorlar.. Yine de, plana verilen tepkiler olumlu: bu planın bir parçası olanların ne kadar mutlu olduklarını görmek mümkün. Bu gün bu askerlerin hepsinin, özellikle de Bolivar Planı’nın Puerto Cruz sorumlusu deniz yüzbaşısı Becerra’nın, halkıyla beraber inşa ettiği okulu seyrederken ne kadar mutlu olduğunu görüyorum.

................

* Bu röportaj ilk olarak Ekim 2002’de yayınlandı. İngilizce’ye Alejandro Palavecino ve Susan Nerberg tarafından çevrildi.

** Ç. N.: 1989 Şubat’ında, iktidarda bulunan Carlos Andres Perez hükümeti IMF tarafından sunulan bir ekonomik reform paketini kabul etmişti. Antlaşmanın imzalanmasının ardından, başta otobüs seferleri ücretleri olmak üzere bir çok kamusal hizmetin ücretlerine de ardı ardına zam yapıldı. Durumu protesto eden halk ayaklandı. Perez, ayaklanan yoksulları ‘çapulcular’ olarak nitelendirdi ve orduya, halka ateş açması emrini verdi. Tüm bunlar yaşanırken, Perez’den gelen, ‘halka ateş açın’“O sırada basit bir askerdim. İyi bir geleceğe sahip olan her sıradan asker gibi benim açımdan da herşey yolunda gidiyordu, ama sonra kendime sordum: ‘Bu tüfekle ne yapmalıyım, onu kime yönlendirmeliyim?’... Kasırga dizginlerinden boşalmıştı ve ben ne mi yaptım? Silahımı yere atarak askerliği mi bıraktım yoksa silahımı yoksul köylülere mi yönelttim? Ya da tüfeğimi, halkı bu durumlara sokanlara mı yönelttim? Yoldaşlarım ve ben ‘Lanet olsun silahlarını kendi halkına yönelten askere...’ diyen Bolivar’ın yolunu seçtik.” Bknz. Serkan Mercan, Onur Can Taştan, “Venezuela’da Amerikancı Darbe Girişimi ve Devrimci Chavez’in Halk Cumhuriyeti”, Kuvayı Milliye, sayı 34, 2002/3. emrinin, kendinde bir vicdani hesaplaşmaya sebep olduğunu söyleyen Chavez, olanları şu şekilde açıklıyor: