Hükümet merkezi, düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, halkın ve devletin bağımsızlığını koruyacak (silahlı) kuvvetlere (onlar) emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve halkın araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, ordu adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki, yurdu savunmaktan ve korumaktan ibaret olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya halkın kendisine kalıyordu... İşte buna KUVÂ-Yİ MİLLİYE diyoruz... 1923
VATAN POSTASI BATI

Gazeteler

ÖZGÜR MÜFTÜOĞLU: "SİVİL" ANAYASANIN NİMETLERİ (!)

Yazar Özgür Müftüoğlu - sol.org.tr
11 09 2007

1961 Anayasası anti-demokratikti. 1982 Anayasası da anti-demokratikti. Çünkü her iki Anayasa da askerin zorla yönetime el koyduğu olağanüstü dönemlerde yapılmış ve baskı altındaki topluma onaylattırılmıştı.

Oysa şimdi öyle mi ya? Türkiye aslanlar gibi seçimlerini yapmış, sivil parlamentosunu, hükümetini ve hatta Cumhurbaşkanını seçmiş, tarihinin en demokratik döneminde “sivil” anayasasını hazırlıyor.

Şimdi bu “sivil” Anayasa ile Türkiye kim bilir daha ne kadar demokratik olur. Öyle ya Anayasasını bile siviller yaptığına göre artık demokratik olmaması için hiçbir neden yok Türkiye’nin. Zaten bugüne kadar askerler dışında anti-demokratik uygulamalara şahit olan varsa gelsin beriye…

Menderesler, Bayarlar, Demireller, Erbakanlar, Ecevitler, Özallar, Çillerler, Karayalçınlar, Mesut Yılmazlar, Erdoğanlar, Güller Türkiye’yi demokratlaştırmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Ama o askerler yok mu o askerler hep onlar zorla kendi iktidarlarına karşı olan aydınları, yazanları, çizenleri sürgün ettirmiş; onlarca genci astırmış, kurşunlatmışlardır.

Eğer o askerler olmasaydı Nazımlar, Serteller, Dinolar ve yüzlerce aydın Türkiye’den uzaklarda yaşamak zorunda kalır mıydı hiç? Sabahattin Ali öldürülür müydü? Denizler, Erdallar asılır, Mahirler kurşunlanır mıydı?

Ah o askerler yok mu o askerler onlar olmasa tersanelerde, fabrikalarda, madenlerde ya da mevsimlik işçi olarak çalışmak için yollardaki emekçiler bir avuç sermayedarı daha da zengin etmek için canından olur muydu?

Hani o hiçbir iş güvencesi, sigortası olmadan hergün 12-14 saat asgari ücretin yarısına çalıştırılan işçiler var ya işte onlar da askerler yüzünden bu haldeler. Dolayısıyla, onların emeğinden sebeplenen sermaye sahiplerini zengin olması da yine askerlerin halt yemesi. Yoksa yukarıda adı geçen “sivil”lere kalsa ne emek sömürülür, ne de öyle milyar dolarlar üzerine oturan sermayedarlar olurdu.

Yani öz cümle, şu askerler olmasa bu sivillerle Türkiye’de neredeyse komünizm bile olurdu. Ama askerler bırakmadı ki sermayeyi emeği sömürmesi için zorladı durdu.

Ama durun hele şu demokrasinin simgesi “sivil” AKP’nin “sivil” Anayasası bir çıksın o zaman ne düşüncesinden dolayı baskıya uğrayan kalacak, ne emekçiler iş cinayetlerine kurban gidecek, ne de sermaye emeği sömürecek. Artık herkes eğitim, sağlık, sosyal güvenlik hizmetlerini eşit düzeyde alacak, herkes iş sahibi olacak, herkesin insanca yaşayacağı güvenli bir konutu da olacak elbette…

Bunların hepsi bir anayasa değişince mi olacak demeyin. Ben, demokrasi adına özgürlükler adına her gün gazete köşelerinde TV ekranlarında konuşan, yazan “aydınların” yalancısıyım. Valla onlar öyle diyor. Hatta içlerinde hazırlanmakta olan “sivil” anayasayı “liberal-muhafazakar hegemonyaya karşı özgürlükçü solun karşı hegemonya mücadelesi için tarihi bir fırsat” olarak değerlendirenler bile var. Yani, liberal-muhafazakar hegemonyayı (diğer bir söyleyişle kapitalizmi) sadece (aracı olarak kullandıkları) askere havale edip sermayeyi ve onun hizmetine amade olan siyasi mekanizmayı tamamen temize çıkartıyorlar. Hal böyle olunca da kapitalizm, mevcut pisliklerini üzerinden atıp bir süre daha yoluna devam edebiliyor.